Nasname’nin dikkatine!

Demokrasi „sonsuz hürriyete sahip olup peşinden milyarlarca insanın gittiĝi büyük bir Peygambere kaynaksız ve mesnetsiz yalan ve iftira etmekle kendini meşhur etmeye çalışan birilerinin yazılarını yayınlamak mıdır? Kaldıki kürd halkının yüzde 98’i müslümandır.

Eĝer bu halkı seviyorsak onmilyonlarca kürdün inandıĝı, saygı duyduĝu inançlara saygı duymak lazım deĝil midir? Nasname bir müfterinin Hz. Muhammed hakkında yazdıĝı yalanlarını yayınlamakla bizi derinden üzmüştür. Ayrıca internetten aldıkları bir resmi Hz. Muhammed’in resmidir diye ilan etmek o büyük şahyisete ve arkasında giden milyarlarca müslümana büyük hakarettir. Bu münasebetle Nasname’yi kınıyoruz.“

Yazıma Ali Usta takma ismiyle 10 Eylül 2004 tarihinde Nasname’de Peygamberimiz hakkında yazdıĝı yazıdan alıntılarla başlamak istiyorum.
Şöyle yazıyor:

http://www.nasname.com/modules.php?op=modload&name=News&file=article&sid=2473&mode=thread&order=0&thold=0

„Bu şairlerinden en önemli kişi Şair Kaab Ibn Eşref’ti. Bu şair, vaktinde Hz. Muhammed’in şairlerinden ve Kur’an yazıcılarındanken Bedir Savaşı’ından sonra, o kadar kardeş (Kureyş) kanı dökülmesine dayanamayıp, Mekke’ye gitmiştir. Ve hatta “Kur’an diye çok şeyi ben kendim yazıp, Muhammed’e yutturdum” demiştir.
Ne var ki Kaab, kendi akrabaları Nadiroğulları’na güvenip, Medine’ye geldiğinde süt kardeşi tarafından pusuya düşürülüp kellesi Hz. Muhammed’e getirilicekti.
Aslında bundan önce, o günün “basın”ı çok sert şekilde bastırılmış; Esma bint Mervan adlı şair kadın çocuklarının kucağında uyurken Hz. Muhammed’e, Bedir Baskını’na katılmadığı için yalakalık yapmak isteyen ve böylece kendisine yer edecek olan Ümeyr İbn Adi tarafından kılıç girmedik yer kalmayacasına delik deşip edilip öldürülecekti.
Diğer bir Muhalif “Gazeteci” Yüz yaşına gelmiş olan Ebu Afak’tı. Ebu Afak da yine Bedir Baskını’na katılma cesaretini gösteremeyenlerden Salim İbn Ümeyir tarafından kellesi kesilerek susturulacaktı!
Tarih, süre mi geliyor?
Ali Usta
10.09.2004
usta@nasname.de”


Buna benzer bir yalanı da Turan Dursun yazmıştı aynen şöyle diyor:
“Peygamberin dört halifesinden üçü, Müslüman’ların bıçaklarıyla can vermişti”
Olay öğrenilir. Medine’ye, Peygamber’e haber verilir. Peygamber öfkelenmiştir. Adamların yakalanmaları için buyruk verir. Hepsini yakalattırır. Suçluları, Hz. Muhammed’in huzuruna getirirler. Peygamber’in kararı kesindir: “Elleri, ayakları çapraz olarak kesilsin. Gözleri oyulup çıkarılsın..” Emir uygulanır. Suçluların, elleri, ayakları çapraz olarak kesilir. Gözleri oyulur. Medine dışında, güneşin altında ateş gibi yandığı için “Harre” adı verilen yere götürülürler.
Suçlular su isterler, su verilmez.
“Taşları kemirirler”, “ağızlarıyla, dişleriyle toprağı kazarlar.” Ölünceye kadar öyle bırakılırlar. “

Tarihten mahrum olanların dışında herkes bilirki bunların tümü yalandır.
Birincisi; kısaca Turan Dursun’un şu yazısına cevap yazayım.
Herkes bilirki Halife Peygamberin vefatından sonra O’nun yerine geçen islam devleti başkanıdır. Nitekim birinci Halife Hz.Ebu Bekir’dir ki Peygamberin vefatından sonra müslümanlar tarafından seçilmiştir, ondan sonra diĝerleri de aynen bir önceki halifenin ölümünden sonra seçilmişlerdir. Şimdi bu yazıya nasıl cevap vereceĝiz? Hangi kaynaklara başvuracaĝız? Aslında cevap vermeye deĝer mi? Bunu okuyucuların anlayışına havale ediyorum ancak, tümünün yalan olduĝu aşikârdır. Bir kere Peygamberin saĝlıĝında halifenin olmadıĝını bütün alem biliyor. Peki olmayan halife nasıl Peygamber zamanında öldürülüyor ve nasıl Peygamber onların katillerini T. Dursun’un dediĝi gibi cezalandırıyor??? Ya Peygemberin vefatından sonraysa Peygamberin dirilip katilleri cezalandırması yine sözkonusu deĝildir. İnsan yalan söylese bile, yazsa bile hiç olmazsa yüzünü kızartacak kadar böyle aşikar yalan bu kadar büyük yalan yazmamalı.

Gelelim Ali Ustanın yazısına.
Bunu da akli selim herkes hemen anlarki tümü yalandır.
1- Bir kere Ka’b ibni Eşref müslüman deĝil yahudidir ve öldürülünceye kadar da yahudi olarak kalmıştır.

2- Müslüman olmayan birinin Vahiy katibi olması mümkün deĝildir. Bu azılı yalancı şair islamın ve Peygamberin azılı bir düşmanıdır, nasil olur da Vahiy katibi olur ve düzmece şeyleri Kur’an diye Peygambere yutturur?

3- Peygamber efendimizin 40 tane Vahiy katibi vardı ve vahiy indiĝi zaman bunlara yazdırırdı. Vahyin dışında kendi sözleri dahil islam adına hiçbir şeyin yazılmasına izin vermezdiki sefihlerden birileri çıkıp o yazılanları vahiy sanmasınlar diye!..
 


Gelelim Ka’b ibni Eşrefin kim olduĝuna:

İslâm’ın ilk yıllarında Medine’de yaşayan yahudi kabilelerinden biri (Beni Nadr) Nadiroĝullarıdır. Yahudilerin Medine’ye yerleşmeleri tarihinin Milâdî 132’den sonra olduğu tahmin edilir. M. 450- 451’de es-Sebe’ sûresinde sözü edilen büyük sel felâketinden sonra şehirde bulunan birçok kabîlenin şehri terkettiği, boşalan yerlere Evs ve Hazrec gibi Arap kabileleri yerleştiĝi ve yahudi kabilelerini (Nadiroĝulları ve Kureyzaoğulları) şehrin dışına yerleşmeye zorladıĝı rivayet edilmektedir.
Yahudilerin üçüncü büyük kabilesi olan Kaynukaoğulları Hazrecliler’e (arap) sığınıp Medine’ye yerleşince Nadiroğulları ve Kureyzaoğulları da Evs (arap) kabilesine sığınarak Medine’ye yerleştiler. Nadiroĝullarını idare edenlerin başında yahudi şair Ka’b bin Eşref vardır.

Hz. Peygamber (s.a.s)’e risalet görevinin verilmesinden önce araplar, danışmak ve onların fikirlerini almak amacıyla yahudi veya hıristiyan olan birisine gider, ondan bazı bilgiler alırlardı. İslâm’ın ortaya çıkışı ve müslümanların Mekke şartlarında İslâm’ı yaşamaya çalışmalarından önce bütün ehl-i kitap yeni bir peygamberin geleceğini biliyor ve onu bekliyorlardı. Hattâ Peygamberimizin amcası Ebu Talip’le yaptığı Şam ticaretinde Rahip Bahira’nın Ebu Talip’e “O çocuğa dikkat edip üzerine titremesini” öğütlemesini buna delil gösterirler.
Yahudilerin bu peygamberi bekledikleri fakat ona tabi olup onun yolundan gitmek için değil de doğar doğmaz ona bir suikast tertipleyip öldürmek için beklediklerine dair bir takım rivayetler de nakledilir (bk. Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, l. s. 595; İbn Hişam, age, s.116, İbn Sad, Tabakat, 1/1, s.21)

Hz. Peygamber ve müslümanların Medineye hicreti sırasında yahudiler şehrin yarısına hâkim durumdaydılar. Peygamberimiz Yahudilerle bir antlaşma yapar.
Burada yahudilerle karşılıklı haklar ele alınmış ve Medine’yi birlikte savunma kararlaştırılmış; onlardan Hz. Peygamber izin vermeden askeri bir harekete girişmeyeceği ve Medine’ye bir saldırı sözkonusu olduğunda şehrin birlikte savunulacağı sözü alınmıştı (Salih Tuğ, İslâm Ülkelerinde Anayasa Hareketleri, İstanbul 1969, s. 34 vd.). Yine araştırmalara göre bu anayasa dünyanın ilk anayasasıdır. Elli iki maddeden oluşan mezkur anayasada 23-35 ve 46. maddeler yahudilerle ilgili olup bu maddeler ayrıca kendi işlerinde alt bölümlere ayrılmıştır (bk. Muhammed Hamidullah, a.g.e., l. s. 211 vd.). Fakat yahudiler tarihen sabit olduğu gibi antlaşmalarına sadık olmadılar.

İslâm’ın Medine’de devletini kurduktan sonra bölgeyi hakimiyetine alması, müslüman olmayan diğer kabileleri olduğu gibi yahudileri de telâşa düşürdü. Zira onlar İslâm’ın yayılışını geçici görüyorlardı. Bu amaçla Kureyş müşrikleriyle yaptıkları bir çok antlaşmada askerî yönden Kureyş müşrikleri, fikri yönden de yahudiler İslâm’a karşı koyacaklarını taahhüt etmişlerdir. Ancak yahudilerin giriştiği bu tür bir yol bir fayda vermedi. Hattâ İslâm’ın son tevhid dini olduğunu öğrenen bazı yahudiler de müslüman oluyorlardı. Yahudilerin önde gelen âlimlerinden Abdullah b. Selâm bunlar arasındaydı.

Bundan sonra yahudiler için tek çıkar yol, İslâm’ı kılıç zoruyla sindirmek, yayılmasını önleyerek ortadan kaldırmaktı. Ancak buna yahudilerin gücü yetmiyordu. Bedir’de yenilgiye uĝrayan Mekkeli müşrikleri tekrar savaşa sokmak ve kendileri de arkadan müslümanlara saldırarak Hz. Muhammed’i ortadan kaldırmayı planlıyorlardı. Elbetteki bu çirkin planın başaktörü de Ka’b idi. Ka’b b. Eşref, kırk süvari ile Mekke’ye gidip müslümanların aleyhine Ebu Süfyan’la ittifak yaptı. Bu tahrikler; Mekkelilere de münhasır kalmadı. Ka’b b. Eşref vasıtasıyla, Medine içinde de fitne ateşi tutuşturulmaya çalışılıyordu. Ka’b b. Eşref, şiirleriyle Müslüman kadınlara iftiralar atan ve mü’minleri birbirine düşüren tipik bir yahudiydi. Hatta o yılan dilini, Allah Resûlü’ne bile uzatmaktan çekinmezdi. Tabii, Müslümanlar bu durumdan çok rahatsız olurlardı ama, her defasında Resûlullah’ın tedbir, temkin ve sabrına takılırlardı.

Peygamber (s.a.) onlarla, aleyhinde hareket etmemek üzere antlaşma yaptığı halde müşriklere silah yardımında bulundular. Sonra, unuttuk, diyerek özür dilediler. Tekrar antlaşma yapıldı, yine bozup Hendek savaşında müşriklerle birleştiler. Muşrikler Medine’yi kuşatmaya aldıkları zaman Ka’b bin Eşref Peygamberimize suikast planlıyordu. Peygamberimizi davet ettiler, ancak yahudi asıllı bir müslüman hanımın haber vermesi üzerine davete icabet edilmedi. Hendek savaşında müşrikler başarılı olamayınca tekrardan müslümanların muhasaraya alınması için Ka’b b. Eşref, Mekke’ye giderek müslümanlar aleyhinde Mekkelilerle ittifak yaptı. Geri dönüşünde kendi süt kardeşi tarafından öldürüldü, çünkü o, büyük bir ihanet şebekesinin başındaydı. Öldürülmesi mutlak bir zaruret haline gelmişti. Muhammed b. Mesleme (süt kardeşi) bu zarûreti yerine getirdi.

Tarih boyunca defalarca söz verip antlaşmalar yaptıĝı halde antlaşmalara uymayan ve gizlice suikast planlarını yapan bir yalancı affedilmemiştir ancak bunu Hz. Muhammed gibi büyük bir zat affetmiştir ama her affından sonra suikast planlarına yine devam etmiştir Ka’b, o Medine’de bir yalancı, iftiracı ve hatta ailesinin yüzkarasıydı, onu ancak temizlemekle yeryüzünde bir fitne önlenecekti ve gereĝi yapıldı. O vazifeyi yapan Muhammed b. Mesleme’ye binlerce defa rahmet eylesin Yüce Rabbim.

Biz „Dinde zorlamanın olmadıĝını“ çok iyi biliyoruz, herkes kendi fikrinde hürdür ancak kendi fikri diye büyük şahsiyetlere, tarihe yalan iftira dizmekle hizmetin yapılmayacaĝını da tüm alem biliyor. Biz her zaman haksızlıĝın, zülmün karşısına çıktık ve çıkmaya devam edeceĝiz. Nasnamenin sahibi Şükrü Gülmüş’e saldırı yapıldıĝı zaman buna ilk karşı çıkan ve sayfalarında yayınlayan biz olduk. Böyle mesnetsiz bir yazının yayınlamasına nasıl izin verdiĝini hala anlamış deĝiliz. Gülmüş gibi bir insanın onmilyonlarca kürdün inandıĝı ve saygı duyduĝu büyük önder Hz. Muhammed’e saldırının kürd halkına hizmet etmediĝini çok iyi bilmektedir. Yayınlanan (sözde Hz. Muhammed’in) resmin de internet sayfalarından yahudi kılıklı birinin resmidir, Peygamberimizin resmi deĝildir ve Peygamberimiz resim yapılmasına ve çekilmesine izin vermemiştir. Bu resmin kime ait olduĝunu ve nereden alındıĝına dair bir açıklama bekliyoruz.

10.09.2004
Muhammed Nureddin Yekta


fotonun alindigi adres: http://www.oreola.org/swya-pisan/ssilki_much.htm

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir