Bi minasebeta wefata Selahaddînê Eyyûbî – 1138 – 04.03.1193

Gelo Selaheddînê Eyyûbî xaîn bû?!…

Ji destpêka dîroka kurdan heya ya îro, helbet gelek kesên navdar û qehreman hebûne, lê bi taybet du navdarên ku îro kurd û cîhan behsa wan dike hene.

Yek Kawa yê Hesinkar, ku bi cejna newrozê di dîroka kurd da cîh girtiye û bi taybetî kurd wî pirr nasdikin. Lewra wî Dehhakê xwînxwar kuşt û kurd ji bin zilma wî azad kir. Agir berda koşka wî, kurdan jî li cihê bilind agir vêxistin, xeber dane hevdu û wê rojê wek Newroz (roja nû, nûroj) pîroz kirin. Kawa bi taybet di dîroka kurd da pirr tê naskirin.

Yê din jî Selaheddînê Eyyûbî ye (w. 1138, Tikrît, m. 4 Mart 1193, Şam) ku hemî cîhan wî nasdikin û dost dijmin hemî kes jê ra rêzdar in.

Lê mixabin hinek ji me kurda hêjî wî nasnakin!. Bi taybetî kurdên me yên kemalîst ku li pey tirkên kemalîst in, ji Selahaddin ra dibêjin xaîn e!.. Dibên çima wî bi navê Kurdistanê dewletek serbixwe saznekiriye!.

Ew kurdana nizanin ku di wê demêda, hemî dewletên ava dibûn li ser navê Sultanê wê rojê û bi gelemperê dewletên olî bûn.

Ewana wan salan jî wek niha dizanin û mixabin bi xwe jî, di vê dema ku her milletek ji xwe ra dewletek serbixwe avakiriye lê yên me dijî dewletek kurdî ne!

***

Wê rojê hevcivînek min bi mamosta kurê min Azad ra hebû.

Em bihevra çûn dibistana wî, bal mamosta wî.

Mamosta jineka pîr bû, xwe wek jinên kurd yên berê girêdabû. Wek wan pîrên me yên heftê salî yên beriya çil salî. Min zenkir ku yek ji kurdên me yên êzdî ye, ji boy neviyê xwe hatiye. Lê Azad got na bavo vaya mamosta min e!

Mamostê ji min pirsî Wata azad çiye bi zimanê erebî?

Min got azad ne erebî ye, em jî ne ereb in, em kurd in. Azad bi zimanê kurdî bi wata hur, yani ne bindest ne kole.

Lêborîn xwest, got min nizanî ku hun kurd in, lê mirovekî we hebû di dîrokê da, ku wî gelê kurd bi cîhanê dabû naskirin navê wî seeeel… suuuulll.. himmm..

Xwest navê wî bibîrbîne min zenkir ku nahat nahat bîra wê.

Min got Selaheddînê Eyyûbî?

Got ha saet xweş. Em avrûpî kurda bi navê Selahaddîn nasdikin, kurd bi wî tên nasîn ku çiqas qehreman in, çiqas merd in, çiqas camêr in!..

Min spasiya wê kir, lê min di dilê xwe jî da got “mixabin dunya Selahaddin nasdike lê hin kurdên me hê jî nasnakin, an jî naxwazin nasbikin.”

Bi min sedemê nexwestina naskirina Selahaddin tenê oldariya wî ye, ew kurdên ji wî ra xain dibêjin, armanca wan tenê dijminiya ola îslamê ye, ne ku di kurdiya Selahaddînê Eyyûbî da şibha wan heye!

M.Nûreddin Yekta

10.03.2016

——————————————–

EYYÛBILER:

Selahaddin Eyyubi Kimdir? 1138 yılında Tikrit’te doğdu. Babası Necmeddin Eyyub, Selçuklu emiri İmadeddin Zengi’nin hizmetinde idi. Annesi Selçukluların Harim emiri Şihabeddin Mahmud ibn Tokuş el-Harimi’nin kızkardeşidir. Hıttin Savaşı’yla 2 Ekim 1187 tarihinde Kudüs’ü Haçlılar’ın elinden aldı. Kudüs’te 88 yıl süren hıristiyan egemenliğine son verdi. Bölgede yaşanan katliamları durdurdu. Hıristiyanların düzenledikleri III. Haçlı Seferi’ni etkisiz hale getirdi. En güçlü olduğu dönemde Mısır, Suriye, Irak, Hicaz ve Yemen etkisi altına aldı. Irak’taki Selahaddin şehri ve Selahaddin Kartalı da onun adını taşımaktadır.

4 Mart 1193 tarihinde Şam’da vefat etti. Mezarı Emeviye Camii haziresindedir.

Eyyubiler:

Ünlü kumandan ve siyaset adamı Selahaddin Eyyûbi tarafından Sûriye, Filistin, Mısır ve Yemen’de kurulan devletin adı. Hanedanın kurucusu olan Selahaddin Eyyûbi, Hazbani Kabilesine mensuptu. Selahaddin Eyyûbi, 1138’de çok sayıda askeri ile birlikte Musul kumandanı Zengi bin Aksungur’un hizmetine girdi. Bu durumun akabinde Selahaddin’in kardeşi Şirkuh da Zengi’nin oğlu Nûreddin’in hizmetine girdi. Şirkuh bu hizmetteyken, 1169’da Mısır’ın kontrolünü ele geçirdi ise de, çok geçmeden öldü ve onun halefi olarak yerine Selahaddin geçti.

Böylece hanedanın gerçek kurucusu olarak ortaya çıkan Selahaddin Eyyûbi, 1171 yılında, Şii Fatımi idaresini tamamiyle ortadan kaldırdı. 1175 yılında ise İsmail Zengi ile Böri Gazi’nin kumanda ettiği orduyu Kurunhama’da bozguna uğrattı ve Eyyûbi Devletinin temellerini attı. 1176 yılında

61

kardeşi Turan Şahla beraber Yemen’deki Abdün-nebi Fırkasını yıkan

Selahaddin Eyyûbi, Abbasi halifesi tarafından Suriye, Yemen, Filistin ve Kuzey Afrika’nın sultanı ilan edildi. Bu durum aynı zamanda halife tarafından devletinin kabul edilmesi demekti. Selahaddin Eyyûbi ilk iş olarak Mısır’daki Fatımi idaresinin son izlerini de ortadan kaldırdı. Onların eski toprakları üzerinde din ve eğitimde kuvvetli bir siyasetin teşvik ve uygulayıcısı oldu. Şiiliğin yerine Sünni mezhebini yaymaya başladı. Bunda başarılı olan Selahaddin, Mısır ve Suriye’de Fatımilerin yaydığı yanlış itikadın önüne geçerek, Ehl-i sünnet itikadının yayılmasında önder oldu. Selahaddin Eyyûbi’nin takib ettiği siyasetin diğer bir yönü de Haçlılara karşı cihad hareketinin başlatılması idi. Bilindiği gibi bu yüzyılda Haçlılar iki defa Anadolu’dan Kudüs’e kadar gitmişler ve geçtikleri yerlerde kan ve gözyaşından başka bir şey bırakmamışlardı. Hatta bu zalimler, kendi dindaşları ve ırkdaşlarının kalplerinde bile derin bir nefret uyandırmışlardı. Kutsal şehir Kudüs, yıllardır bu zalimlerin elinde bulunmaktaydı. Nitekim Selahaddin’in Haçlılara karşı tesirli bir şekilde başlattığı cihad siyaseti, bütün İslami gayret ve heyecanı onun etrafında birleştirdi.

Topladığı bu kuvvetlerle 1187 yılında Haçlıların karşısına çıkan Selahaddin Eyyûbi, Hattin’de parlak bir zafer kazandı. Perişan bir vaziyete düşen Haçlıların elindeki bütün kaleler, Kudüs dahil Eyyûbilerin eline geçti. 89 yıl batılıların elinde kalan kutsal şehir Kudüs’ün de ele geçirildiği bu zaferle, bütün Müslümanların gönüllerinde taht kuran Selahaddin Eyyûbi, büyük bir üne kavuştu. Avrupa bu hezimet karşısında birbirine girdi ve üçüncü Haçlı seferi için çalışmalara başladılar. Ancak bu yeni Haçlı ordusu daha Akka’da iken hezimete uğratıldı ve yine onların aleyhine olarak bir antlaşma imzalandı.

62

Hemen hemen bütün günleri harp meydanlarında geçen, Ortadoğu’daki Haçlı varlığının belini kıran ve onu asla eski gücüne kavuşamayacağı bir hale getiren, böylece Ortadoğu-İslam dünyasının kudretini bütün Avrupa’ya gösteren Mücahid Sultan, 4 Mart 1193 Çarşamba günü Dımaşk (Şam)’da vefat etti. Aynı şehirde bulunan kabri bugün büyük ziyaretgahlardandır. Selahaddin Eyyûbi, ölmeden önce devletinin çeşitli bölgelerini oğullarına ıkta olarak dağıtmıştı. Bununla beraber merkezi kontrol, oğullarından El- Adil’in elindeydi. Bu sultan zamanında, daha önceki aktif politika terk edilerek yumuşak bir siyaset izlenmeye başlandı. Frenklerle barış yapılarak ilişkiler normal bir ortama dönüştü. 1205 senesinde Samsat, Serve ve Ra’sul-ayn (Kobani)’ın şehirlerine hakim olan Melik el-Efdal amcası El-Adil’le ilişkisini keserek Anadolu Selçuklu Sultanı Keyhüsrev’e bağlandı. Bu dönemde Eyyûbiler, 1208’de Ahlat’ı, 1215 senesinde ise Yemen’i hakimiyetleri altına aldılar. Beşinci Haçlı seferi sırasında Dimyat’ın Haçlılar eline geçmesi ile üzüntüsünden hastalanan Sultan El-Adil çok geçmeden vefat etti (10 Eylül 1218). Yerine oğlu Kamil geçti.

El-Kamil kısa sürede orduyu toparlayarak Haçlıları geri püsKürdmeye muvaffak oldu. Ancak daha sonra İmparator İkinci Frederik ile anlaşan El-Kamil, anlaşılamayan bir tutumla Kudüs’ü Haçlılara terk etti. Böylece İkinci Frederik ile başlayan sulh dönemi, Mısır ve Suriye’ye bazı iktisadi faydalar sağlarken, aynı zamanda Akdeniz Hırıstiyan devletleri ile ticaretin yeniden canlanmasına yol açtı. Sultan El-Kamil’in devri diğer taraftan iç çatışmalara ve çalkantılara sahne oldu. Sultana karşı ülkede ittifaklar kuruldu. Aynı zamanda sultanın kardeşi Muazzam ile Melik Eşref bile bu ittifakın içinde yer aldı. Hatta Melik Eşref bir ordu ile

63

sultanın karşısına çıktı ise de, aniden vefat ettiğinden kuvvetleri dağıldı. Eyyûbi Devleti son parlak devrini, Sultan El-Kamil ile yaşadı. Onun ölümüyle ülke parçalanmaya yüz tuttu. El-Kamil’in yerine geçen Es-Salih zamanında, ülke bir taraftan iç mücadelelere sahne olurken, diğer yandan altıncı Haçlı seferi başgösterdi. Bu karışık vaziyete rağmen Haçlılara karşı başarılar kazanıldı ve Fransa Kralı St.Louis esir alındı. Sultan Es-Salih’in kısa bir süre sonra ölümü üzerine Mısır Eyyûbi ülkesi 1250 yılında Bahri Memlûk birliklerinin eline geçti.

Haleb’te ise, 1236 senesinde ölen El-Aziz’in yerine geçen En-Nasır Yûsuf, Mısır’daki Sultan Salih’in ölümü üzerine bütün Suriye’yi ele geçirdi. Onun Suriye üzerindeki iddiaları Mısır Memlûkleri ile mücadelelere sebeb oldu. Bu sürekli mücadelelere ancak Moğolların taarruzu son verdi. Devamlı tabi halde yaşayan

Hama’daki Şûbe ise, varlığını 1342 senesine kadar sürdürdü. Bu tarihte onlar da Moğollar tarafından ortadan kaldırıldı. Sadece Diyarbekir ve Hısnıkeyfa civarında mahalli bir beylik Moğolların ve Timurluların hücumlarından kurtulabildi. Eyyûbilerin bu kolu da Akkayonlular tarafından ortadan kaldırıldı. Eyyûbiler Devleti, Zengilerin bir devamıydı.

Başta bir sultan ve onun hanedanı, sonra, idari ve askeri yetkiye sahip emirler, daha sonra bürokratlar ve ilmiye sınıfına mensup olanlar gelirdi. Devlet işlerini yürüten üç divan vardı. Divan-ül-İnşa; bürokrasinin idaresi ve diplomatik işlerin yürütülmesiyle uğraşırdı. Divan-ül-Ceyş; ordu ve onun mali işlerinden sorumluydu. Divan-ül-Mal; bugünkü maliye bakanlığının

64

görevini yapardı. Divanlar arasında en geniş teşkilata sahib olan bu divandı.

Eyyûbiler Devletinin en önemli hedefi, Ortadoğu’da Haçlılar tarafından işgal edilen İslam topraklarını kurtarmaktı. Bu sebepten sultan, her zaman, savaşa hazır güçlü bir orduyu beslemek mecbûriyetindeydi. Ordunun temelini, toprağa bağlı süvariler meydana getiriyordu. Bunların yanında maaşlarını para olarak alan bir mikdar piyade ve süvari vardı. Piyadeler kale müdafaa veya muhasaralarında vazife alıyorlardı. Diğer muharebelerde ise timarlı süvariler savaşıyordu. Süvarilerin en önemli kısmını, parayla satın alınarak veya devşirilerek yetiştirilen memlûkler teşkil ediyordu.

Eyyûbiler Devletinde sağlık hizmetleri çok gelişmişti. Birçok şehirde hastahaneler yapılmıştı. Bu hastahaneler arasında Dımaşk’taki Nûreddin ve Kahire’deki Selahaddin hastahaneleri mükemmel tıp merkezleriydi. Buralarda erkekler, kadınlar ve sinir hastaları için ayrı kısımlar vardı.

Tarihte sinir ve ruh hastalıkları için ilk ilaçlar, bu hastahanelerde hazırlanmıştır.

Hastahanelerin yanında, kimsesiz, bakıma muhtaç çocukların ve fakirlerin korunması için birçok bakım evleri ve misafirhaneler açılmıştır.

Eyyûbiler Devletinde, teknik ve sanat da gelişmişti. Dımaşk ve Kahire’de dökümhaneler ve cam imalathaneleri vardı. Bu şehirlerde ayrıca su ile çalışan kağıt değirmenleri de yer alıyordu. Kağıt; buğday, pirinç sapları ve pamuktan yapılıyordu.

Musul kumaşları, Mısır pamukluları ve Dar-ut-Tiraz’da imal edilen yünlü, ipekli ve pamuklu kumaşlar çok meşhurdu.

Bakır işlemeciliği de gelişmişti.

65

Bugün, Eyyûbiler devrine ait şamdanlar, leğen ve tabaklar çeşitli ülkelerin müzelerinde bulunmaktadır. Silah imalatı da oldukça ileri seviyede idi. Bilhassa Dımaşk’ın meşhûr çelik kılıçları çok ünlüydü.

Eyyûbiler devri, ilmi hayat bakımından İslam tarihinin en canlı ve hareketli dönemlerinden biriydi.

Bozuk itikadlara karşı, Ehl-i sünnet itikadını yaymak gayesiyle, Kahire ve Dımaşk’ta birçok medreseler açıldı. Burada tefsir, hadis, fıkıh ilimleri yanında, fen ilimleri de öğretiliyordu.

Ayrıca Kur’an ilimlerini öğretmek için Dar-ul-Kurralar, hadis ilimlerini öğretmek için Dar-ul-Hadisler ve fen ilimlerini öğretmek için Dar-ül-Hendeseler açıldı.

Medreselerin yanında camiler de önemli ilim merkezleriydi. Camilerde çeşitli ilimlerin okutulduğu halkalar ve köşeler vardı.

Bu gelenek günümüze kadar devam etmektedir. Her cami de bir hücre bulunur ve çoĝu camilerde bu hücrelerde ders veriliyor!

Tarihte çok önemli bir rol oynayan Eyyûbiler, Büyük Selçuklu Devletinin geleneklerini yeniden kurarken, Şii Fatımi Devletine en büyük darbeyi vurmuş ve İslamın yeniden ihyasına canla başla çalışmışlardır. Haçlılara karşı büyük bir devlet ve güç meydana getirmişler, nitekim muvakkat bir zaman için de olsa Kudüs’ü ele geçirebilmişlerdir. Eyyûbilerin devlet teşkilatının izleri daha sonra Memlûklü ve Osmanlı devlet teşkilatında tesirli olmuştur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir