Yeryüzünde Allah'a ibâdet için yapılan
ilk binâ, bütün namazlarda kıblegâh olarak yönelmekte olduğumuz
Kâbe'dir.(1) Allah'ın emriyle Hz. İbrâhim ve oğlu Hz. İsmâil
tarafından(2) Milattan 2000 yıl kadar önce Mekke'de yapılmıştır.(3)
Tavâfa başlama yerinin işâreti olmak üzere, Kâbe'nin güney-doğu köşesi
(Rükn-i Hacer-i Esved) nde bulunan "Hacer-i Esved" denilen siyah taşı
Hz. İbrâhim, Ebu Kubeys dağından getirerek hâlen bulunduğu köşeye
koymuştur. İnşaatın tamamlanmasından sonra Hz. İbrâhim ilk tavâfı oğlu
Hz. İsmâil'le beraber yapmış, bütün insanları hacca, Kâbe'yi ziyârete
dâvet etmiştir.(4)
Mekke şehri, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in
büyük dedelerinden Kusayy tarafından, Kâbe'nin inşâsından çok sonra
kurulmuştur. Allah'a ibadet için yapılmış olan Kâbe, zamanla "Tevhid
İnancı"nın unutulmasıyla, putlarla doldurulmuş; Mekke puperestliğin
merkezi hâline gelmiştir.
a) Mekke ve Kâbe ile İlgili Özel
Vazifeler
Mekke şehrini kuran Kusayy, şehrin
idâresi, Kâbe'nin bakımı ve Kâbe'yi ziyârete gelenlere hizmetle
ilgili bazı görevler ihdâs etti. Bu hizmetler Hz. İsmâil'in
neslinden olan kimseler tarafından yerine getiriliyordu. Bu hizmet
ve görevlerden bir kısmı şunlardır:
1- Hicâbe: Kâbe'nin perdedarlığı ve
anahtarlarını taşıma görevidir.
2- Sikâye: Kâbeyi ziyârete gelenlerin
suyunu temin etme ve Zemzem kuyusuna bakma görevidir.
3- Rifâde: Kâbeyi ziyâret için
Mekke'ye gelenleri ağırlama, barındırma ve muhtaçlara yardımcı olma
hizmetidir.
4- Nedve: Kusayy tarafından yapılan
"Dâru'n-Nedve" adlı istişâre meclisi binâsında yapılan toplantılara
başkanlık etme görevidir. Savaş, sulh ve memleketin diğer bütün
önemli işlerinin kararı, burada yapılan toplantılarda verilirdi.
Kırk yaşından küçük olanlar, bu meclise alınmazlardı.
5- Livâ: Savaş zamanında ve askerin
toplanmasında sancağı taşıma görevidir.
6- Kıyâde: Savaşta askere komuta etme
görevidir.
7- Sefâre: Aynı toplum içindeki fertler veya kabîleler arasında meydana
gelen çekişmelerde hakem olarak arabulma hizmetidir.
8- Hazine-i emvâl: Savaş için
hazırlanan silâh, mal ve âletleri muhâfaza etme görevidir.
9- Ezlâm: Oklar ile fal bakma
işidir.
Kâbe'nin üzerine konulmuş
olan Hubel adlı putun yanında üç fal oku vardı. Birinde:
"emeranî rabbî" (Rabbım bana emretti); diğerinde "nehânî
rabbî" (Rabbım bana yasak kıldı), yazılıydı. Üçünçüsü ise
boştu.
Yapacağı iş konusunda karar
veremeyen kişi, ezlâm işiyle görevli kimse aracılığı ile bu
oklardan birini çekerdi. Birinci ok çıkarsa, tasarladığı işi
yapar, ikincisi çıkarsa o işten vazgeçerdi. Üçüncüsü
çıkarsa, o işi bir yıl erteler, ertesi sene falı yenilerdi.
10- Nezâre: Bir yerden başka
bir yere nakledilecek eşyayı kontrol ve muâyene ettikten
sonra "taşıma ruhsatı" verme görevidir.
Araplar arasında her biri
büyük bir şeref sayılan bu hizmet ve görevlerin hepsi
Kusayy'ın elinde toplanmışken daha sonra Kureyş arasında
dağılmıştır.
b) Zemzem Suyu
Hz. İbrâhim, Milâttan
yaklaşık 2000 yıl kadar önce, Irak'ta Sümer
şehirlerinden "Ur" sitesinde dünyaya geldi. Peygamber
olduktan sonra, halkı tek Allah'a imâna dâvet ettiği
için, Bâbil Hükümdârı Nemrut tarafından ateşe atıldı.
Fakat Allah'ın emri ile ateş onu yakmadı.(5) Kendisine
imân eden İbrâni'lerle Filistin'e göçtü. Birara Mısır'a
gitti, orada da kendisine imân eden kimse bulamadığı
için, tekrar Filistin'e döndü.
Hz. İbrâhim, karısı Hâcer
ile henüz annesini emmekte olan oğlu Hz. İsmâil'i
Allah'ın emri ile Filistin'den alıp, Mekke'ye, Kâbe'nin
bulunduğu yere götürdü. Onlara bir dağarcık hurma ve bir
kırba su bırakarak yanlarından ayrılıp Filistin'e döndü.
O esnâda, henüz Kâbe yapılmamış, Mekke şehri
kurulmamıştı. Etrâfta ne insan, ne su, ne de hayat
işâreti vardı.
Hz. İbrâhim, eşi ve
çocuğundan ayrılıp onları göremeyecek kadar
uzaklaştıktan sonra, Kâbe'nin bulunduğu yere yönelerek:
"Rabbımız, zürriyetimden bir kısmını senin kutsal evinin
yanında, ekin bitmez (çorak), bir vâdi içinde
yerleştirdim. Rabbımız, (beyt'inde) namaz kılmaları
için, insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara
meylettir, şükretmeleri için onları meyvelerle
rızıklandır..."(6) diye duâ etti ve uzaklaşıp gitti.
Yanlarındaki hurma ve su
bittikten sonra, Hâcer çocuğunu olduğu yerde bırakıp,
bir can yoldaşı görebilmek ve birkaç yudum su bulabilmek
ümidiyle Safâ ile Merve tepeleri arasında gidip geldiği
esnâda bir melek, ökçesiyle Zemzem suyunu ortaya
çıkarmıştı. Hâcer bu sudan kana kana içti, çocuğunu
emzirdi ve Allah'a hamdetti.
c) Mekke Şehrinin
Kurulması
Hz. İsmâil, daha
sonra bu bölgeye yerleşen "Cürhümîler" den bir kızla
evlendi. Kendisi İbrânî, Cürhümîler Yemenli Âribe
(halis) Arablarındandı. Bu sebeple İsmâiloğullarına
"müsta'rabe (arablaşmış) arabları" denilir.
Yemen'de
"Seylü'l-arim"(7) denilen sel felâketinden sonra bu
bölgeye gelen Huzâa Kabîlesi, İsmâiloğullarının da
yardımı ile, Cürhümîleri Mekke'den sürüp çıkardılar.
Cürhümîler, Kâbe'ye hediye edilmiş olan altın geyik
heykelleri ile diğer kıymetli eşyayı Zemzem kuyusuna
atıp, üzerini toprakla doldurduktan sonra, kuyuyu
belirsiz hâle getirerek Mekke'den kaçtılar. Bu
yüzden Zemzem kuyusu uzun müddet kapalı kaldı.
Mekke bölgesinin
hâkimiyeti ve Kâbe muhafızlığı üç asır kadar
Huzâalılarda kaldıktan sonra Kilâb (Hâkim)' in oğlu
Kusayy, milâdî 5 inci asırda Kâbe muhafızlığını ele
geçirdi. Kureyş'in başına geçerek, Huzâalıları bu
bölgeden çıkardı. Kâbe'nin etrâfında bugünkü Mekke
şehrini kurdu. Ölümünden sonra kabîle başkanlığı ve
Kâbe muhâfızlığı oğlu Abdimenâfa, ondan da oğlu
Hâşim'e kaldı. Haşim ticâret için gittiği Şam
seferinde Gazze'de ölünce, rifâde (ziyâretçileri
ağırlama ve barındırma) ve sikaye (ziyâretçilere su
temin etme) vazifelerini küçük kardeşi Muttalib
üzerine aldı.
d)
Şeybe'nin adı Abdülmuttalib kaldı
Hâşim, Medine'de
Hazrec kabîlesinin Neccâr oğulları kolundan Amr
kızı Selmâ ile evlenmiş, "Şeybe" adında bir oğlu
olmuştu. Selmâ Medine'den ayrılmadığından, Şeybe
de Medine'de dayılarının yanında büyümüştü.
Hâşim'in vefâtından sonra, amcası Muttalib O'nu
Mekke'ye getirdi. Mekkeliler Muttalibin yanında
tanımadıkları bir çocuk görünce, Şeybeyi
Muttalib'in kölesi sanarak, Ona "Abdülmuttalib"
dediler. Bu yüzden Şeybe, Abdülmuttalib adıyla
anıldı.
Abdülmuttalib, 10
oğlu olduğu takdirde, bunlardan birini Allah
için kurban etmeyi adamıştı.(8) Bu eski âdet,
bize Hz. İbrâhim'in gördüğü bir rüyâ üzerine
oğlu Hz.İsmâil'i kurban etmek istemesini(9)
hatırlatmaktadır.
Abdülmuttalib,
çeşitli zevcelerinden 10 oğlu olunca aralarında
kur'a çekerek adağını yerine getirmek istedi.
Kur'a sonucuna göre, ileride Rasûlullah
(s.a.s.)'in babası olacak olan Abdullah'ın
kurban edilmesi gerekiyordu. Bir arrafe (kadın
kâhin)nin tavsiyesine uyularak, belirli sayıda
deve ile Abdullah arasında kur'a çekildi. Kur'a
Abdullah'a düştükçe, develerin sayısı onar onar
arttırılarak, yeniden çekildi. 10 deve ile
başlayan kur'a çekimi, develerin sayısı 100
olunca nihâyet develere isâbet etti.(10) Böylece
Abdullah'ın yerine 100 deve kurban edildi. Bu
olaya ve neslinden geldiği Hz. İsmail'in kurban
edilmesi teşebbüsüne işâretle Rasûlulllah
(s.a.s.) Efendimizin:
"Ben iki
kurbanlığın oğluyum" (11) buyurduğu
nakledilmiştir. O zamana kadar 10 deve olan
diyet (öldürülen bir kimsenin kan bedeli) de, bu
olaydan sonra, 100 deveye yükselmiştir.(12)
İslâm Hukuku'nda kan bedelinin 100 deve olması,
zamanla örf hâline gelen bu olaya dayanmaktadır.
f) Zemzem
Kuyusunun Temizlenmesi
Muttalib'in
ölümünden sonra, kabîle başkanlığı ile Rifâde ve
Sikâye hizmetleri Abdülmuttalib'e verilmişti.
Abdülmuttalib, Zemzem'in yerini bulup yeniden
kazdırdı. Cürhümîlerin Mekke'den kaçarken kuyuya
attıkları altın geyik heykelleri, kılıç ve
zırhlar çıkarılarak kuyu temizlendi. Zemzem
kuyusunun idâresi, Abdülmüttaliboğullarında
kaldı.
----------------------------------
----------------------------------------------------
(1) Bkz.Âl-i İmrân
Sûresi, 96
(2) Bkz. el-Bakara Sûresi, 127
(3) Kâbe, Hicretten, yaklaşık 2793 yıl önce
yapılmıştır. (Mahmut Esad, Tarih-i Din-i İslâm,2/7)
(4) Bkz. el-Hacc Sûresi, 27-29
(5) Bkz. el-Enbiyâ Sûresi, 69-70
(6) Bkz. İbrâhim Sûresi, 37
(7) Bkz. es-Sebe' Sûresi,16
(8) İbn Hişâm, 1/160; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, 2/5;
İbn Sa'd, et-Tabakat, 1/88
(9) Bkz. Saffât Sûresi, 102-110
(10) İbn Hişâm, 1/160-164; İbnü'l-Esîr, a.g.e., 2
/6-7
(11) el-Aclûnî, Keşfü'l-Hafa, 1/199 (Hadis No.606),
Beyrut 1351
(12) İbn Hişâm, 1/163
|