Hz. Musa (a.s.)
Allah Teala'nın, dört büyük kitaptan biri olan Tevrat'ı verdiği ve
yeryüzünde dinini tebliğ edip, hakim kılması için gönderdiği Ulu'l-Azm
peygamberlerden biri. Hz. İbrahim (a.s)'in soyundan olup, İsrailoğullarının
akidelerini islah etmek ve onları Allah Teala'nın dilediği nizama
kavuşturmakla görevlendirilmişti. Küfürle mücadelesi Kur'an-ı Kerim'de uzun
uzun anlatılmaktadır.
Hz. Adem (a.s)'den, Rasulullah (s.a.s)'e kadar pek çok peygamber gelmiştir.
Bu peygamberler, gönderildikleri kavimleri, Allah Teala'ya iman etmeye
çağırmışlar; bu yolda kafirlerle savaşmışlar, yaşadıkları diyarlardan
çıkarılmışlar; ezilmişler, hor görülmüşler ve hatta öldürülmüşlerdir.
Musa (a.s) da, Allah Teala tarafından İsrailoğulları'na gönderilmiş bir
rasul idi. O da tıpkı kendisinden önce gönderilmiş olan peygamberler gibi
kavmini Allah'a iman etmeye çağırdı. Kavmine zulmeden ve ilahlık iddiasında
bulunan Firavun'a karşı tevhid yolunda mücahede etti. Bu uğurda, bütün
peygamberlerin karşısına çıkan güçlükler, onun da karşısına çıktı. Doğup
büyüdüğü diyardan çıkarıldı, kafirler tarafından öldürülmek gayesiyle
kovalandı. Allah Teala Kur'an-ı Kerim'de bir ayette Hz. Musa (a.s)'dan şöyle
bahsediyor: "Kur'an'da Musa'yı da an. Çünkü o ihlas sahibi idi ve
İsrailoğulları'na gönderilmiş bir peygamber idi" (Meryem, 19/51).
Hz. Musa (a.s)'nın Firavun ile olan kıssası, Kur'an'ın bazı sürelerinde
çeşitli üsluplarda ve teferruatlı olarak anlatılmıştır. Firavun ve ordusunun
Kızıldeniz'de boğulmaları olayından sonra, İsrailoğullan ile ilgili
kıssasına da genişçe yer verilmiştir.
Musa (a.s)'nın Firavun ile olan mücadelesi, bir şahsın bir kralla, bir
peygamberin sadece büyük bir zorba ile olan mücadelesinden ibaret değildir.
Bilakis bu hak ile batıl'ın çatışması, Rahman'ın ordusu ile şeytanın
ordusunun kaçınılmaz savaşıdır. Aslında hak ile batıl arasındaki bu savaş,
insanoğlunun yaratılışından, insanları ıslah etmek üzere nebîler ve
rasullerin hayat sahnesine çıkmasından beri devam edegelmektedir.
Sapıklık ve batıl, daima iblis ve onun ordusu tarafından temsil edilmiş,
imana, tevhide, peygamberliğe, kısaca Hakka sürekli meydan okumuştur. Fakat
kazanan daima Hak olmuştur. Allah Teala şöyle buyuruyor: "Muhakkak ki Biz
peygamberlerimizi ve iman edenleri hem dünya hayatında, hem de meleklerin
Şahid olacağı günde muzaffer kılacağız" (el-Mü'min, 40/51).
Hz. Musa (a.s)'da gönderildiği kavmi cehalet ve sapıklık içerisinde buldu.
Onları Hakka davet etti, yurdundan çıkarıldı, savaştı ve sonunda Allah
Teala'nın izniyle kazandı.
Hz. Musa (a.s)'nın Nesebi, Doğumu ve Hayatı
Musa (a.s)'nın babası, İmran'dır Onun babası Yahser, onun da babası
Kahes'dir. Nesebi Yakub (a.s)'a ulaşır;
ki, onun babası Hz. İshak (a.s), onun da babası Hz. İbrahim (a.s)'dir. Musa
(a.s)'nın yanında gördüğümüz Harun (a.s) onun kardeşidir. Allah Teala, Musa
(a.s)'yı Firavun'a, imana davet için gönderdiğinde, Hz. Harun (a.s)'u da ona
yardımcı olarak seçmiş ve görevlendirmişti. Hz. Musa (a.s) Allah Teala'ya
şöyle dua ederek, kardeşi Harun (a.s)'u kendisine yardımcı yapmasını
istemişti: "Bir de bana ehlimden bir vezir, (yardımcı) ver. Kardeşim Harun'u
(ver)" (Taha, 20/29-30).
Hz. Musa (a.s), Mısır'ın çok zor günler yaşadığı bir dönemde doğdu. Bu
sırada, ilahlık iddialarında bulunarak haddi aşan Firavun, İsrailoğulları
halkına dayanılamayacak eziyetlerde bulunuyor, bu insanları zulümle kasıp
kavuruyordu. İsrailoğulları, Kıpt kavminin muamelelerinden ve krallarının
ağır baskılarından bıkmışlardı. Mısır'da yaşamanın bir tadı kalmadığını
biliyor ve dedelerinin yurdu olan Kenan illerine gitmek istiyorlardı. Ama
onlardan her işinde istifade eden Firavun, yakalarını bir türlü bırakmak
istemiyordu. Onlara zulmün en akla gelmeyecek olanını yaptı. Nitekim
Kur'an-ı Kerim'de; "Biz sana Musa ve Firavun'un mühim haberlerinden, iman
edecek bir kavim için, gerçek olarak okuyacağız. Çünkü Firavun o yerde
(Mısır'da) başkaldırmış ve ahalisini parçalara bölüp, kendisine bağlamıştı
(el-Kasas, 28/3-4) buyuruluyor.
Firavun, saltanatı sırasında İsrailoğullarına çok kötü eziyetlerde bulundu;
onları köle yaptı, en çirkin ve adî işlerde çalıştırdı. Allah Teala,
İsrailoğullarını bu sıkıntıdan, azgın Firavun'un şerrinden, zulüm ve
taşkınlıklarından kurtarmak için Hz. Musa (a.s)'yı gönderdi.
Sa'lebî, Kısas-ı Enbiya'sında İmam Suddî'den; Firavun'un bir rüya gördüğünü,
korkup kederlendiğini naklediyor. Rüyasında Kudüs tarafından gelen bir ateş
gördü. Bu ateş, Mısır'a kadar uzanıp, Firavun'un evlerini yaktı. Fakat
sadece Kıpti'lere zarar verdi, İsrailoğulları ise kurtuldular. Uyanınca
hemen kahin ve müneccimlerden rüyayı tabir etmelerini istedi. Onlar dediler
ki; "İsrailoğulları içinden bir çocuk dünyaya gelecek, Mısırlıların helakına
ve senin krallığının yok olmasına sebep olacak. Doğacağı zaman da iyice
yaklaştı."
Bu haber üzerine telaşlanan Firavun, İsrailoğulların'dan doğan bütün erkek
çocukların öldürülmesini emretti. Kur'an-ı Kerim'de bu olay şöyle
anlatılıyor: "Firavun, memleketin başına geçti ve halkı fırkalara ayırdı.
İçlerinden bir topluluğu güçsüz bularak onların oğullarını boğazlıyor,
kadınları sağ bırakıyordu. Çünkü o bozguncunun biriydi" (el-Kasas 28/4).
İsrailoğulları arasında iş yapabilecek insanların azalması üzerine
Kıptîlerin ileri gelenleri Firavun'a giderek, "Eğer böyle öldürmeye devam
ederseniz, ileride bizim işlerimizi yapacak kimse bulamayacağız" dediler.
Firavun da erkek çocukların bir sene öldürülmesini, bir sene de
öldürülmemesini emretti. Erkek çocukların öldürülmediği sene Harun (a.s)
doğdu. Öldürüldükleri sene ise Musa (a.s)...
Musa (a.s) doğunca, annesi çok üzüldü. Allah Teala ona korkmamasını,
üzülmemesini vahyetti. Kalbine bir rahatlık verdi. Bu, Kur'an'da şöyle
anlatılıyor: "Musa'nın annesine: "Çocuğu emzir, başına geleceklerden
korktuğun zaman onu suya (Nil'e) bırak. Korkma, üzülme. Biz şüphesiz onu
sana döndüreceğiz ve peygamber yapacağız" diye bildirmiştik" (el-Kasas,
28/7).
Musa (a.s)'nın annesi de ilham edileni yaptı ve yavrusunu bir muhafaza
içerisinde suya bıraktı. Ablasına da, "Onu izle" dedi. Musa (a.s)'yı taşıyan
sandık, Allah'ın izniyle dalgalarla sürüklenerek, Firavun'un sarayına
ulaştı. Yıkanmakta olan cariyeler, sandığı bulup Firavun'un karısınna
götürdüler. Allah Teala, Firavun'un karısı Asiye'nin kalbine bu çocuğun
sevgisini koydu. Firavun çocuğu görünce öldürmek istedi. Ancak Asiye, çocuğu
kendisine vermesini istedi. Çünkü hiç çocukları olmuyordu. Kur'an-ı Kerim,
bunu şöyle anlatıyor: "Firavun'un karısı;
Benim de senin'de gözün aydın olsun! Onu öldürmeyiniz, belki bize faydalı
olur, yahut onu oğul ediniriz" dedi. Aslında işin farkında değillerdi"
(el-Kasas, 28/9).
Hz. Musa (a.s) acıkınca onu emzirmek icab etti. Fakat o kimseden süt emmek
istemiyordu. Allah Teala, bunu şöyle zikrediyor: "Önceden, süt annelerinin
memesini kabul etmemesini sağladık. Musa'nın ablası; "size, sizin adınıza
ona bakacak, iyi davranacak bir ev halkını tavsiye edeyim mi?" dedi. Böylece
onu, annesinin gözü aydın olsun diye, ona geri çevirdik. Fakat çoğu
bilmezler" (el-Kasas, 28/12-13).
Musa (a.s) böylece annesine dönmüş oldu. Üstelik Firavun'un sarayında
büyüdü. Firavun ailesinin sevgisini kazandı. Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Musa erginlik çağına gelip olgunlaşınca ona hikmet ve ilim verdik. İyi
davrananları böyle mükafatlandırırız" (el-Kasas, 28/14).
Yetişip delikanlılık çağına gelen Musa (a.s) bir gün şehre indi. Öğle
üzeriydi. Dükkanlar kapalıydı ve halk evlerinde istirahat ediyordu. Kur'an-ı
Kerim'de, şehirde geçen hadise şöyle anlatılıyor; "Musa, halkının haberi
olmadığı bir zamanda şehre idi. Biri kendi adamlarından, diğeri de düşmanı
olan iki adamı dövüşür buldu. Kendi tarafından olan kimse, düşmanına karşı
ondan yardım istedi. Musa, onun düşmanına bir yumruk vurdu, ölümüne sebep
oldu. "Bu şeytanın işidir; çünkü o apaçık saptıran bir düşmandır" dedi.
Musa, "Rabbim! doğrusu kendime yazık ettim, beni bağışla" dedi. Allah da onu
bağışladı. O, şüphesiz bağışlayandır, merhamet edendir. Musa; "Rabbim! Bana
verdiğin nimete and olsun ki, suçlulara asla yardımcı olmayacağım " dedi.
Şehirde, korku içinde, etrafı gözeterek sabahladı. Dün kendisinden yardım
isteyen kimse, bağırarak ondan yine yardım istiyordu. Musa ona: "Doğrusu sen
besbelli bir azgınsın " dedi. Musa, ikisinin de düşmanı olan kimseyi
yakalamak isteyince: "Ey Musa! Dün bir cana kıydığın gibi bana da mı kıymak
istiyorsun? Sen ıslah edenlerden değil, ancak yeryüzünde bir zorba olmak
istiyorsun"dedi" (el-Kasas, 28/15-19).
İsraillinin, olayı ağzından kaçırması üzerine, bütün halk Musa (a.s)'nın
Mısırlıyı öldürmüş olduğunu öğrendi. Daha sonra bir adam koşarak geldi ve
kendisini öldüreceklerini söyledi.
"Musa korku içinde çevresini gözetleyerek oradan çıktı. Rabbim! Beni zalim
milletten kurtar" dedi. Medyen e doğru yöneldiğinde: "Rabbimin bana doğru
yolu göstereceğini umarım", dedi" (el-Kasas; 28/21-22).
Musa (a.s) böylece yurdundan uzaklaştı. Yanına yiyecek hiç bir şey de
almamıştı. Tam sekiz günlük yolu, ağaç yaprakları yiyerek aştı. Mısır ile
Medyen arası sekiz günlük bir mesafedir. Allah Teala'nın bu seçkin kulu, aç
ve bitap düşmüş olarak bu uzun mesafeyi katetti ve nihayet Medyen'e ulaştı.
Kur'an-ı Kerim'de kıssa şöyle devam ediyor:
"Medyen suyuna geldiğinde, davarlarını sulayan bir insan topluluğu buldu.
Onlardan başka, hayvanlarını sudan alıkoyan iki kadın gördü. Onlara;
"Derdiniz nedir?"dedi. "Çobanlar ayrılana kadar biz sulamayız. Babamız çok
yaşlıdır (onun için bu işi biz yapıyoruz)" dediler. Musa onların davarlarını
suladı. Sonra gölgeye çekildi: "Rabbim! Doğrusu bana indireceğin hayra
muhtacım" dedi" (el-Kasas, 28/23-24).
İbn-i Kesir, El-Bidaye ve'n-Nihaye'de bu olayı şöyle anlatıyor: "Medyen
suyunda çobanlar koyunları suladıktan sonra, kuyunun ağzına büyük bir kaya
koyarlardı. Bu iki kadın da artan sularla koyunlarını sulamaya çalışırlardı.
Musa (a.s), kayayı kuyunun ağzından tek başına kaldırdı, su çekti ve
kadınların koyunlarını suladı. Sonra tekrar kayayı yerine koydu. Bu kayayı
ancak on kişi kaldırabilirdi. Musa (a.s) ise, on kişinin halledebileceği bu
işleri tek başına halletmişti. Kızlar babalarına gidip Hz. Musa'yı ve
yaptığı iyiliği anlattılar. Kur'an-ı Kerim'de kıssa şöyle devam ediyor: "O
sırada, kadınlardan biri utana utana yürüyüp ona geldi: "Babam sana sulama
ücretini ödemek için seni çağırıyor dedi. Musa ona gelince, başından geçeni
anlattı. O: "Korkma! Artık zalim milletten kurtuldun"dedi. İki kadından
biri: "Babacığım, onu ücretli olarak tut. Ücretle tuttuklarının en iyisi bu
güçlü ve güvenilir adamdır, dedi. Kadınların babası bana sekiz yıl çalışmana
karşılık bu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum. Eğer on yıla
tamamlarsan, o senden bir lütuf olur. Ama sana ağırlık vermek istemem.
İnşallah beni iyi kimselerden bulacaksın" dedi. Musa: "Bu seninle benim
aramdadır. Bu iki süreden hangisini doldurursam doldurayım, bir kötülüğe
uğramayacağım. Söylediklerimize Allah vekildir" dedi" (el-Kasas, 28/25-28).
İbn-i Kesir şöyle diyor: "Kızların babasının kim olduğu hakkında görüş
ayrılığı vardır. Bunun Şuayb (a.s), olduğu hususunda kanaatler vardır.
Ulemanın çoğunluğu da bu görüştedir. Hasan Basri, Malik b. Enes'den
naklolunan bir rivayeti delil getirerek diyor ki: Hz. Şuayb kavmi helak
olduktan sonra uzun bir ömür yaşamış, ta ki Musa (a.s)'a ulaşmış ve kızını
ona nikahlamıştır.
Hz. Şuayb (a.s)'ın kızıyla nikahlandıktan sonra Musa (a.s), Medyen'de kalıp,
hanımının mehri olmak üzere on yıl koyun güttü. Bir rivayete göre,
Peygamberimize tam olarak ne kadar çalıştığı sorulmuş; o da on sene olduğunu
buyurmuştur. Buradan anlaşıldığı üzere, tam on yıl çobanlık yapmıştır.
Hz. Musa (a.s)'ya Peygamberliğinin Bildirilmesi
Musa (a.s) Medyen'de on sene kalıp mehrini tamamladıktan sonra, Mısır'a
dönmeye karar verdi. Ailesiyle birlikte yola koyuldu. Karanlık ve soğuk bir
gecede yolu şaşırdı ve dağ geçidinin yolunu bir türlü bulamadı. Çakmak
taşıyla bir şeyler tutuşturmaya çalıştı, başaramadı. Soğuk iyice
şiddetlendi. Karısı da hamileydi ve doğum zamanı da yaklaşmıştı. Musa (a.s)
ve ailesinin gerçekten yardıma ihtiyacı vardı. Kur'an-ı Kerim'de, bu olay
şöyle anlatılıyor: "Musa, süreyi doldurunca ailesiyle birlikte yola çıktı.
Tür tarafından bir ateş gördü. Ailesine: "Durunuz, ben bir ateş gördüm;
belki oradan size bir haber veya tutuşmuş, bir odun getiririm de
ısınabilirsiniz" dedi. Oraya gelince, kutlu yerdeki vadinin sağ yanındaki
ağaç cihetinden: "Ey Musa! Şüphesiz ben alemlerin Rabbi olan Allah'ım" diye
seslenildi. "Değneğini at!." Musa, değneğin yılan gibi hareketler yaptığını
görünce, dönüp arkasına bakmadan kaçtı. "Ey Musa! Dön, gel. Korkma. Şüphesiz
güvende olanlardansın" denildi. "Elini koynuna koy, lekesiz, bembeyaz
çıksın. Korkudan açılan kollarını kendine çek! Bu ikisi Firavun ve erkanına
karşı Rabbinin iki delîlidir. Doğrusu onlar yoldan çıkmış bir millettir"
denildi. Musa: "Rabbim! Doğrusu ben onlardan bir cana kıydım. Beni
öldürmelerinden korkarım. Kardeşim Harun'un dili benimkinden daha düzgündür.
Onu, beni destekleyen bir yardımcı olarak benimle gönder, çünkü beni
yalanlamalarından korkarım" dedi, Allah: "Seni kardeşinle destekleyeceğiz,
ikinize bir kudret vereceğiz ki, onlar size el uzatamayacaklardır.
Ayetlerimizle ikiniz ve ikinize uyanlar üstün geleceklerdir" dedi"
(el-Kasas, 28/29-35),
Taha suresinin ilk ayetlerinde, Allah Teala île Musa (a.s) arasında geçen
konuşma, daha ayrıntılı bir şekilde verilir. Şu ayetler Allah Teala'nın Musa
(a.s)'yı rasul olarak görevlendirdiği zamanın anlaşılmasında yardımcı
oluyor:
"Ben seni seçtim, artık vahyolunanı dinle. Şüphesiz ben Allah'ım. Benden
başka ilah yoktur. Bana kulluk et, Beni anmak için namaz kıl!" (Taha,
20/13-14).
Ve daha sonra Allah Teala, Musa (a.s)'ya şöyle buyuruyor: "Firavun'a gidin;
doğrusu o azmıştır. Ona yumuşak söz söyleyin, belki öğüt dinler veya korkar"
(Taha, 20/43-44).
Allah Teala'nın, Musa (a.s)'ya bunu emretmesinden sonra, Musa (a.s) ile
Firavun arasında amansız bir mücadele de başlamış oluyordu. Hak ile batıl'ın
amansız savaşı. Bütün peygamberlerin birbirlerine miras bıraktıkları tevhid
mücadelesi...
Hz. Musa (a.s), Allah Teala'nın bu emriyle Firavun'a gitti. Onu güzellikle
Allah'a iman etmeye davet etti: "Musa: Ey Firavun! Ben alemlerin Rabbinin
peygamberiyim! Bana Allah'a karşı ancak gerçeği söylemek yaraşır. Size
Rabbinizden bir mucize getirdim, İsrailoğulları'nı benimle beraber salıver"
(el-A'raf, 7/104-105).
"Firavun: "Musa! Rabbiniz kimdir?" dedi. Musa: "Rabbimiz, her şeye ayrı bir
özellik veren, sonra doğru yola eriştirendir" dedi" (Taha 20/49-50).
Firavun, bu davete icabet etmedi ve direndi. Musa (a.s)'yı zindana atmakla
tehdit etti. Musa (a.s)'da Firavun'a, belki iman eder diyerek, ispat edici
bir delil getirmek istedi. Asasını yere attı, kocaman bir yılan oldu. Elini
koynuna sokup çıkardı, gözleri kamaştıran bir güneş parçası oluverdi. Musa
(a.s)'nın gösterdiği bu mucizeler karşısında Firavun gerçekten korkmuştu.
Bunun üzerine o da sihirbazlarını toplayıp, Musa'yı mağlup etmeyi
kararlaştırdı. Ülkesindeki bütün ünlü sihirbazları çağırttı ve onlardan Musa
(a.s)'nın yaptıklarından daha büyük bir sihir yapmalarını istedi. Onlarda
hazırlandılar ve bir gün kararlaştırdılar. O gün gelince de halkın gözleri
önünde Musa (a.s) ile yarışmaya başladılar.
"Sihirbazlar: "Ey Musa! Marifetini ya sen ortaya koy veya biz koyalım"
dediler. Musa: "Siz koyun" dedi. Sihirbazlar marifetlerini ortaya koyunca,
insanların gözlerini sihirlediler ve onları ürküttüler, büyük bir sihir
yaptılar. Biz de Musa'ya: "Asanı koyuver" dedik o da koyuverdi. Hemen
onların uydurduklarını yutmaya başladı. Hak tahakkuk etti. Onların
yaptıkları boşa gitti. İşte orada yenildiler, küçük düştüler. Sihirbazlar
secdeye kapanıp: "Alemlerin Rabbine, Musa ve Harun'un Rabbine inandık"
dediler" (el-A'raf, 7/115-122).
Sihirbazların iman etmeleri, Firavun'u çok kızdırdı. Onları öldürmekle
tehdit etti. İşte küfür, acizliğini bu olayla bir kere daha ortaya koymuş
oldu.
Gelişen bu olaylar, Firavun'u yola getireceği yerde, onu daha çok azdırdı.
Ve Musa (a.s) ile kavmini ortadan kaldırmadıkça rahata kavuşamayacağına
inanıp, bu arzusunu yerine getirmeye çalıştı. Musa (a.s), Firavun ve
kavmini, imana çağırmaya devam etti. Firavun inkar ettikçe, Allah Teala onun
kavmine tufan, çekirge, haşarat, kurbağa, kan gibi çeşitli azablar gönderdi.
Ancak bunların hiç biri, Firavun ve kavmini yola getirmedi.
Firavun, küfür ve inadında, ısrar ve Musa (a.s)'nın davetine de icabet
etmemeye devam etti. Allah Teala, Musa (a.s)'ya İsrailoğullarını bir gece
Mısır'dan çıkarıp Filistin diyarına götürmesini vahyetti. Bir gece Musa ve
kavmi şehirden çıkıp, Süveyş halici boyunca Kızıldeniz'e yöneldiler. Firavun
şehirde İsrailoğullarından hiç bir iz göremeyince, kaçtıklarını anladı ve
bütün ordusunu seferber ederek, peşlerine düştü. Firavun ordusunun çok
kalabalık olduğu rivayet edilmektedir. Firavun iki gün sonra
İsrailoğullarına yetişti. İsrailoğullarının önlerinde geçilmesi mümkün
olmayan bir deniz arkalarında kocaman bir ordu vardı. İsrailoğulları
"Yakalandık ya Musa" diye yakınmaya başladılar. Kur'an-ı Kerim'de olay şöyle
anlatılıyor: "Musa: "Hayır, Rabbim benimle beraberdir, bana elbette yol
gösterecektir" dedi. Bunun üzerine Biz Musa ya: "Değneğinle denize vur" diye
vahyettik. Hemen deniz ikiye ayrıldı, her parçası yüce bir dağ gibiydi. İşte
oraya geridekileri de yaklaştırdık. Musa ve beraberinde bulunanların hepsini
kurtardık" (eş-Suara, 26/62-65).
"Firavun, ordusuyla onları takib etti. Deniz de onları içine alıverdi. Hem
de ne alış!" (Taha, 20/78).
Kur'an-ı Kerim'de Allah Teala, bir zalimin, kafirin sonunu böyle anlatıyor;
ve bir kavmi nasıl kurtardığını da. İşte Hak, Batıl'ın tepesine böyle inip,
onu ortadan kaldırabiliyor.
Firavun ordusu, bir tek kişi kalmamacasına yok oldu. Firavun ise, ölümün
geldiğini anlayınca iman ettiğini açıkladı: "Firavun boğulacağı anda:
"İsrailoğullarının inandığından başka tanrı olmadığına inandım, artık ben de
ona teslim olanlardanım" dedi. Ona: "Şimdi mi (inandın)? Daha önce
başkaldırmış ve bozgunculuk etmiştin" dendi" (Yunus, 10/90, 91).
Bu olaydan sonra Allah Teala, Hz. Musa (a.s)'ya kavmiyle birlikte Beyti
Makdis'e yönelmelerini emretti. Yola koyuldular. Çölde su bulamayıp,
şiddetli bir susuzluğa kapıldılar. Gelip Musa (a.s.)'a sitem ve şikayette
bulundular. Allah, Musa (a.s)'a, asasını taşa vurmasım emretti. Vurunca
taşın oniki yerinden su fışkırdı. Her Yahudi kabilesine bir göze düşüyordu.
Onlar bu gözelerden kana kana içtiler, susuzluklarını giderdiler. Allah
Teala İsrailoğullarına, gökten kudret helvası ve bıldırcın eti de gönderdi.
Fakat İsrailoğullarının o ikiyüzlülükleri, bütün bu nimetlere rağmen,
kendini burada da ortaya çıkardı. Bir tek yemekle yetinemeyeceklerini
söylediler: "Ey Musa Bir çeşit yemeğe dayanamayacağız. Bizim için Rabbine
yalvar da, bize yerin bitirdiği sebze, kabak, sarmısak, mercimek ve soğan
yetiştirsin" demiştiniz de, "hayırlı olanı daha düşük şeyle mi değiştirmek
istiyorsunuz? Bir şehre inin, orada şüphesiz istediğiniz vardır" demişti"
(el-Bakara, 2/61).
Sonra Allah Teala Hz. Musa'ya, Filistin'e gitmeyi emretti. Orada
Heysanilerin kalıntıları ve Kenanlılardan meydana gelen zalim bir topluluk
ile karşılaştılar. Musa (a.s) kavmine, buraya girip bu zalimlerle
savaşmalarını, ve onları bu mukaddes beldeden çıkarmalarını emretti. Fakat,
İsrailoğulları buna cesaret edemedi: "Ey Musa! "Onlar orada oldukça biz asla
oraya girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin gidin savaşın, doğrusu biz burada
oturacağız" demişlerdi" (el-Maide, 5/24).
Çünkü İsrailoğulları, Firavun ülkesinde zillet ve adiliğe, aşağılanmaya
alışmışlardı. Onlar için bazı değerleri ele geçirmek için savaşmak, bir mana
taşımıyordu. Allah'da onları Tih çölüne attı ve yollarını şaşırttı. Kavmine
söz geçiremediğinden yakınan Musa'ya, Allah Teala: "Orası onlara kırk yıl
haram kılındı. Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. Sen, yoldan çıkmış bir
millet için tasalanma" dedi" (el-Maide, 5/26).
Zamanla, bu zillet içinde yaşayan nesil, yerini hürriyetle yetişen ve
izzetle yaşayan bir nesile terketti. Bunlar da bir müddet sonra Arz-ı
Mukaddes'e girmeye muvaffak oldular.
İsrailoğulları, bu kırk yıl içinde çok çeşitli sapıklıklarda bulundular. Hz.
Musa'nın Tur dağında kırk gün geçirdiği bir zamanda, Samirî isimli bir
şahsın imal ettiği ve "işte sizin de Musa'nın da tanrısı" dediği altından
bir buzağıya tapmaya başladılar. Musa (a.s) döndüğünde onları buzağıya
tapınır görünce çok üzüldü. Harun (a.s)'a çıkıştı. İsrailoğulları'nı
buzağıya tapınmaktan vazgeçirmeye çalıştı. İsrailoğulları ise, her fırsatta
iki yüzlülüklerini sergilediler. Musa (a.s), hayatı boyunca tevhid yolunda
mücadele etti. Bu uğurda pek çok eziyetle karşılaştı. Yurdundan çıkarıldı,
ölümle tehdit edildi ve etrafında kendisiyle beraber, inanan pek az insan
bulabildi.
Musa (a.s), Tih çölünde, Harun (a.s)'dan sonra öldü. İsrailoğullarını Arz-ı
Mukaddes'e sokamadı. Öldüğünde yüz yirmi yaşında idi. Buharî, onun ölümü ile
ilgili olarak şunları rivayet ediyor: "Ölüm meleği geldiğinde, Musa (a.s)
onun yüzüne dikkatle baktı. Canım almaya gelen Azrail (a.s) korktu ve gözü
karardı. Sonra: "Yarabbi, beni bir kuluna gönderdin ki, ölmek istemiyor"
diye tazarru eyledi. Allah Teala, o hali üzerinden kaldırarak, tekrar
Musa'ya gönderdi: "Söyle, sayılı olmak şartıyla istediği kadar yaşasın". Hz.
Musa: "Yarabbi, sonra ne olacak?" dedi. "Öleceksin" buyuruldu. "Öyle ise
ölüm şimdi gelsin" niyazında bulundu. Sonra Allah Teala'dan, kendisini bir
taş atımı Beyti Makdis'e yaklaştırmasını, orada ölmesini ve oraya
gömülmesini istedi. Ebu Hureyre (r.a) şöyle diyor: "Rasulullah (s.a.s):
"Eğer ben sizinle beraber orada bulunsaydım, onun yol kenarında ve kızıl bir
kum tepesinin yanında bulunan kabrini size gösterirdim" buyurdu".
KAYNAK: Şamil İA., Şamil İslam Ansiklopedisi, C.V,
S.346-350
M.Nureddin Yekta |