Ashâbın ileri gelen fâkihlerinden ve
aynı zamanda Abâdile*den olan sahâbi. Ebu Muhammed veya Ebu Abdurrahman
künyesiyle tanınan Abdullah, Amr b. As'ın oğlu idi. Annesi de Râita (Reyta)
binti Münebbih'tir. Abdullah, babası Amr b. el-As'dan önce müslüman oldu ve
onunla birlikte Hicri yedinci yılda Medîne'ye hicret etti.
Abdullah b. Amr (r.a.), Hz. Peygamber (s.a.s.)'in meclislerine devam ederdi.
Onun tanındığı özelliklerden biri, Rasûlullah'ın sözlerini ezberlemek ve
kaydetmekti. Ashâb, Abdullah'ın her şeyi yazdığını görerek, onu, bundan
vazgeçirmek istemişler ve ona şöyle demişlerdir: "Sen Rasûlullah'tan
işittiğin her şeyi yazıyorsun. Halbuki Allah Resûlü, gazap ve hoşnutluk
hallerinde de söz söylemektedir. "Bunun üzerine tereddüde düşen Abdullah,
durumu Hz. Peygambere anlatınca Rasûlullah, onu dinledikten sonra şöyle
buyurdu: "Yaz, çünkü canımı kudret elinde tutan yüce Allah'a yemin ederim
ki, ağzımdan haktan başka bir şey çıkmamıştır." (Ahmed b. Hanbel, Müsned,
II, 158).
Abdullah b. Amr, gece ve gündüzünü Allah yoluna vakfeden sahâbelerdendi.
Bütün vaktini oruç ve namaza adamıştı. Abdullah bu hâliyle ilgili olarak
şunları anlatır:
"Babam, beni Abdullah b. Abbâs'ın kızı Umre ile evlendirdi. Fakat ben hep
namaz ve oruçla vakit geçirdiğimden eşimle ilgilenememiştim. Bir gün babam,
gelinini ziyarete geldi. Beni nasıl bulduğunu sormuş, eşim ona şu cevabı
vermişti: "Kocam, erkeklerin en şereflilerindendir, fakat bizi arayıp
sorduğu yok..." Babam, zevcemin bu sözlerinden üzülerek, beni arayıp sordu
ve şöyle dedi: "Oğlum, sana, Kureyş'in en şereflilerinden bir kadın aldım.
Sen ise şöyle yaptın, böyle yaptın!.." Daha sonra da, Rasûlullah'a giderek
beni şikâyet etti. Rasûlullah, babamı dinledikten sonra beni çağırdı. Hemen
yüce huzurlarına vardım. Hz. Peygamber (s.a.s.):
- Sen gündüzleri oruç mu tutarsın?
- Evet, ya Rasûlullah!
- Geceleri namaz mı kılarsın?
- Evet, ya Rasûlullah!
Bunun üzerine Rasûlullah şunları söyledi:
"- Fakat ben, oruç tutar ve yerim; namaz kılar ve uyurum, zevcelerimle de
ilgilenirim. Benim sünnetim budur. Benim sünnetimden ayrılan benden
değildir."
Rasûlullah bana:
- Sen Kur'an'ı ayda bir kere hatmet!... dedi. Ben de:
"Fakat ben kendimi daha kuvvetli hissediyorum" dedim.
"O halde on günde bir kere hatmet" buyurdular.
"Fakat ben daha fazla da okuyabilirim" dedim.
"O halde üç günde bir hatmet", buyurdular.
Sonra oruca değinen Hz. Peygamber:
"Ayda üç gün oruç tut!" dedi.
Ben, "Daha fazla tutmaya gücüm yeter." dedim.
Ancak Rasûlullah, daha fazlasına müsâade etmedi. Ben ise daha fazlasını rica
ettim. O zaman müsâade buyurdu. Ne var ki ben daha fazla tutmakta ısrar
ettim. Sonunda Allah Resûlü şöyle buyurdular:
"Orucun en faziletlisi, kardeşim Davud (a.s.)'ın orucudur. O, bir gün oruç
tutar, bir gün yerdi."
Bunu da ilâve ettiler "Her abîdin, ibadet için atılımlar duyduğu anlar
vardır. Fakat bunu bir bezginlik takip eder. O zaman insan ya sünnete doğru
gider, ya bid'ate. Bezginlik anında sünnete doğru giden hidayete ermiş
demektir. Başka bir yola giden ise helâk olur." (Buhâri, Savm, 55, Nikâh,
89, Teheccüd, 20; Müslim, Sıyâm, 192; Nesâi, Sıyâm, 76; İbn Hanbel, II, 194,
198)
Bu hadis-i şerîfin râvisi der ki: Abdullah b. Amr, bütün hayatını
Rasûlullah'ın bu tavsiyeleri çerçevesinde geçirdi. İhtiyarlığında bile, aynı
şekilde hareket etti. Bazen de günlerce oruç tutar, sonra orucunu bozar ve
şöyle derdi: "Rasûlullah'dan bu hâl üzere ayrıldım. Bu hâli bırakıp başka
bir hâle girmek istemem."
Abdullah b. Amr, Hz. Peygamber (s.a.s.) devrinde birçok gazaya katıldı.
Genellikle süvarilerle birlikte hareket ederdi. Son derece cömert, eli açık
bir adam olduğundan, eline geçen her şeyi dağıtır ve herkesi memnun ederdi.
Onun cihada katıldığını gösteren hadîsler pek çoktur. Bunlardan, onun,
gazaya çıkan mücahidleri hazırlama görevini yürüttüğünü de anlıyoruz.
Amr b. Hâris ez-Zebîdi diyor ki: Bir gün Abdullah b. Amr b. el-Âs'a sordum:
- Ya Eba Muhammed! Biz öyle bir yerdeyiz ki, burada bir dirhem ve dinar
namına para yoktur. Bütün malımız davarlarımızdan ibarettir. Bunları
değiştirerek alış-veriş yapıyoruz.
Bir ineği, bir müddet için koyun karşılığında alıyoruz. Yahut bir deveyi
birkaç inek karşılığında veriyoruz. Deve karşılığında at ve kısrak alıyoruz.
Fakat bunların hepsi zamanla kayıtlıdır. Bunda bir zarar var mı?
-Tam adamını buldun, dedi. "Rasûlullah bir gün yanımda bulunan develere
askerleri bindirerek, bir tarafa sevketmemi emir buyurdu. Develerin
askerlere yetmeyeceğini gördüm. Rasûlullah'a vararak, bazı askerlerin
bineksiz kaldıklarını söyledim. O zaman Rasûlullah, bana şu cevabı verdi:
"Sadakalardan gelen erkek develer karşılığında dişi develer satın al ve
askerlere binek temin et!.. " Ben de bir erkek deve karşılığında üç dişi
deve satın alarak, bütün askere binek sağlamış oldum. Daha sonra Rasûlullah,
sadakalara ait olan develerin bedelini ödedi."
Asr-ı Saadet'ten sonra, Abdullah b. Amr'ın katıldığı en önemli cihad
Yermük'tür. Abdullah'ın babası Amr b. el-Âs, bu cihad hareketinin
kumandanlarından biriydi. Abdullah bu savaşta büyük yararlıklar göstermişti.
(İbnü'l-Esîr, Üsdü'l-Câbe, 111, 234).
Kendisi Amr b. As'ın oğlu olduğundan, tabii olarak babasının hareket
çizgisini takip etmişti. Ne var ki, Abdullah'ın babasının yanında bulunması,
Muâviye'yi körü körüne desteklediği anlamına gelmez. Çünkü o, sonuna kadar
tarafsızlığını koruyan büyüklerdendi. Kendisi babasıyla birlikte Muâviye'nin
tarafında bulunmasına rağmen, Sıffın'da savaşa katılmadı. Hiçbir müslümanın
kanını dökmedi ve hiçbir zaman bir müslümana karşı silah çekmedi.
Sıffın'da Ammâr b. Yâsir'in şehîd olması üzerine, Hz. Abdullah'dan gelen şu
rivayet her şeyi açıklamaktadır:
Hanzala b. Huveylid şöyle anlatır: "Muaviye'nin yanındaydım. Ammâr'ın kesik
başı için birbiriyle tartışan iki adam geldi. Bunlar, birbirleriyle Ammâr'ı
ben öldürdüm, diye çekişiyorlardı. Abdullah, onlara şu sözleri söyledi:
İçinizde onu öldüren kimse sevinsin! Çünkü Rasûlullah: "Ammâr'ı azgın bir
topluluk öldürecektir. " buyurmuştur. (İbn Sa'd, Tabakat, 111, 252).
Abdullah'ın bu hadisi rivayet etmesi Muâviye'yi endişelendirmiş ve
Abdullah'a şöyle demişti:
-O halde, sen niçin bizimle berabersin? Abdullah:
- Babam beni, bir gün Rasûlullah'a şikâyet etti. Rasûlullah da bana
şöyle emretti: "Baban hayatta oldukça ona itaat et ve onu dinlememezlik
etme." İşte bunun için sizinle beraberim. Fakat asla savaşa katılmam! (Ahmed
b. Hanbel, II, 166).
-
Aynı olayı, Abdullah b. Hâris de naklediyor ve diyor ki: "Ben, Abdullah b.
Amr ve Muâviye ile birlikte yürüyordum. Abdullah, babası Amr b. el-As'a
bakarak dedi ki: Rasûlullah'ın şu sözleri söylediğini duydum: "Ammâr'ı azgın
bir topluluk katledecektir!.. " Bunun üzerine Amr b. el Âs Muâviye'ye
bakarak: "Duydun mu ne dediğini?" dedi. Muâviye hemen durumu kurtarmak için:
"Ammâr'ı biz mi öldürdük ya? Onu buralara getirenler öldürdü!" dedi. (İbn
Sa'd, Tabakat, 111, 252, İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, 111, 311).
Bütün bu sahih rivâyetlerden anlıyoruz ki, Abdullah b. Amr fitneye
karışmayıp, müslüman kanı dökmedi. Hattâ müslümanların birbiriyle
uğraşmasını, birbirlerine saldırmalarını daima üzüntüyle karşılayıp bu
hareketleri kötülemekten geri durmadı. (İbnü'l-Esîr, 111, 234).
Bu iki olay, Abdullah'ın yalnız bir mecliste değil, birçok topluluklarda
bildiğini söylemekte tereddüt etmediğini göstermektedir. Nitekim bir gün
Abdullah ile Ebu Saîd el-Hudrî ve Hz. Hüseyin (r.a.) Mescid-i Nebevî'de
bulundukları sırada, Sıffîn olayı hatırlanmış ve söz konusu edilmişti. Ebu
Saîd Abdullahta, "Sıffin harbinde Şamlılarla bulunmasının ne gibi bir
hikmete dayandığını" sordu. Abdullah'ın verdiği cevap şuydu: Ben Sıffin
savasına katılmadım. Çünkü böyle bir savaşa katılmak bizim Allah Resûlü'nden
aldığımız terbiye ve hidayete aykırıydı. Fakat Rasûlullah bana, "Babana
itaatsizlik etme!" buyurmuştu. İşte bunun için babamın yanından ayrılmadım.
Ancak asla savaşa katılmadım ve hiçbir müslümana silah çekmedim."
Abdullah b. Amr hicrî altmışbeş'inci yılda yetmişiki yaşındayken Mısır'ın
Füstat şehrinde vefat etti ve oraya defnolundu.
Abdullah (r.a.) ashâb arasında ilim ve fazîletiyle tanınırdı. Arapça'nın
yanı sıra İbrâni'ce ve Süryânice bilirdi. Böylece Tevrat ve İncil'i de
okuyup, tetkik etme imkânı bulmuştu. Hz. Ebu Hûreyre (r.a.) Abdullah'tan
bahsederken; Abdullah'ın daha fazla hadis bildiğini, zira onun hadisleri
yazdığını, fakat kendisinin yazmadığını söylemektedir. (Buhâfi, Ilim, 39).
Abdullah Rasûlullah'dan duyduklarını yazarak bu hadisleri bir arada toplayan
bir kitap meydana getirmişti. Bu kitaba "es-Sahifetü's-Sadıka" adı
verilirdi. Kendisine bir şey sorulduğunda buna bakarak cevap verirdi.
Ebu Kubeyl şunu rivâyet ediyor: Abdullah'ın yanında bulunuyorduk. Kendisine
bir soru soruldu: "Hangi şehir daha önce fetholunacaktır? Kostantiniyye mi,
Roma mı?.." Abdullah, soruyu dinledikten sonra bir sandık getirdi, içinden
bir kitap çıkarttı ve ona bakarak şu cevabı verdi: "Bir gün Rasûlullah'ın
çevresinde oturmuş yazı yazıyorduk. Derken Rasûlullah'a bir soru soruldu:
"Şu iki şehirden hangisi daha evvel fetholunacak; Kostantiniyye mi, Roma
mı?" Allah Rasûlü, şu cevabı verdiler: "Önce Herakl'in şehri (Kostantiniyye
yani İstanbul) feth olunacaktır." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 176).
Abdullah b. Amr Rasûlullah'tan yediyüzyirmiiki hadis rivâyet etmiştir.
Bunlardan on yedisini Buhârî ve Müslim müştereken rivâyet ederler. Ayrıca
ondan Buhâri'de sekiz, Müslim'de yirmi kadar hadîs kaydedilmiştir. Çok hadîs
rivayet ettiği için Muksirundan sayılmaktadır.
Abdullah b. Amr bizzat işiterek Rasûlullah'tan hadis-i şerif rivayet ettiği
gibi, Hz. Ömer'den, Abdurrahman b. Avf'dan, Muaz b. Cebel'den, Ebû'd-Derdâ,
gibi birçok sahâbeden hadis rivâyet etmiştir. Kendisinden de, Enes b. Mâlik,
Ebû Umâme, Sehl b. Hanif, Abdurrahman b. Hâris b. Nevfel, Mesrûk b. Ecdâ,
Sâid b. elMüsevveb, Cübeyr b. Nüfeyr, Sâbit b. İyâd el-Ahnef, Kayseme b.
Abdurrahman el-Ca'fi, Humeyd b. Abdurrahman b. Avf, Zîr b. Hubeys, kendi
oğlu Muhammed, Tâvus, Salih b. Keysân, Âmir b. Surâhil, Sa'bî, İbn Ebi
Müleyka, Urve b. Zübeyr, Abdurrahman b. Cübeyr, İkrime, Ebû Seleme b.
Abdurrahman, Ebû Zur'a b. Amr b. Cerir, Ebu'z-Zübeyr el Mekki, Amr b. Dinâr
Hasan-ı Basri ve daha pek çok âlim hadis rivâyet etmiştir.
Abdullah'ın ders halkaları son derece genişti. Hadis öğrenimi görmek
isteyenler uzak ve yakın diyarlardan gelerek ondan ders okurlardı.
Naha âlimlerinden biri der ki: İlya mescidine giderek, bir cemaatle birlikte
iki rekât namaz kıldım. Derken adamın biri geldi. Bana yakın bir yerde
namaza durdu. Herkes bu adamın yanına koştu. Meğer bu zat, Abdullah b. Amr
b. el-Âs'mış. O, namazdan sonra oturup, halka ders vermek istedi. Fakat
Muâviye'nin oğlu Yezid'in elçisi gelerek onu çağırdı. Bunun üzerine Hz.
Abdullah, cemaate bakarak: "Bu adam (Yezid) benim size Allah Rasûlünün
hadislerini öğretmemi istemiyor. Onun babası da bunu istemezdi. Halbuki ben
Allah Rasûlünden şunu işittim: "Ya Rabbi şu dört husustan sana sığınırım:
Fayda vermeyen ilimden, huşua varmayan kalpten, doymayan nefisten ve kabul
olunmayan duadan..."(Nesâi, İstiâze, 18, 21, Tirmizî, Deavât, 68; İbn Mâce,
Dua, 2; Ahmed b. Hanbel II, 167, 198, 340).
Abdullah'ın talebeleri, onu son derece sever, etrafında oturup ders
dinlerlerken, birisinin gelip, bu dersi bozmasını istemezlerdi. Bir gün
adamın biri, Abdullah'ı görmek istedi. Bunun için de safları yararak
ilerlemesi gerekti. Talebeleri hemen bu adamı durdurmak istemişlerse de,
Abdullah: "Bırakınız gelsin" deyince adam safları yara yara Hz. Abdullah'ın
yanına varıp;
- Bana, Rasûlullah'dan dinleyerek ezberlediğin bir söz söyle! dedi. Abdullah
b. Amr bu adama şunları söyledi:
- Rasûlullah' (s.a.s.)'ın şöyle buyurduğunu ondan dinledim: "Müslüman,
müslümanların, onun dilinden ve elinden emin olduğu kimsedir. Muhâcir,
Allah'ın yasakladığı her şeyden uzak olan kişidir." Abdullah (r.a.)'ın
ilminden en çok istifade eden şehirlerden biri de Basra idi. Basra'da,
herkesten önce oranın valileri derslerine koşarlardı. Onun rivâyetlerinden
ümmet istifâde etmiştir.
Abdullah b. Amr b. el-Âs'tan Rivâyet Edilen Hadisler
"Dünyada adâlet tevzi edenler, kıyamette bu davranışlarının mükâfatı olarak
inciden minberler üzerinde dururlar."
"Merhamet edenlere, Allah rahmetini esirgemez. Yerdekilere acıyınız ki,
göktekiler de size acısınlar."
"Cebrâil, bana, komşu hakkını gözetmeyi o kadar tavsiye etti ki, komşunun
komşuya mirasçı olacağını sandım."
"Allah, ilmi, insanlardan çekerek kaldırmaz. İlmi, alimlerin ölümüyle çeker.
Ortada âlim kalmayınca, câhiller başa geçerler; sorulanlara ilimsiz cevaplar
verirler, hem kendileri sapar, hem başkalarını saptırırlar."
"Ümmetimin zâlimden korktuğunu ve ona 'sen zâlimsin' denmekten çekindiğini
görürseniz, onda bir hayır kalmamıştır."
"Kalbinde bir hardal tanesi kadar kibir olan cennete giremez."
"Rüşvet alanla veren mel'undur."
"Azı sarhoş edenin, çoğu da haramdır."
Rasûlullah'a sordum: Bazı kâfirlerin cenazeleri geçiyor, onlara ayağa
kalkalım mı? Allah Rasûlü buyurdular: "Evet, kalkınız, çünkü siz ona değil,
ruhları kabzedene ta'zimen kalkıyorsunuz."
"Namazına devam edenlerin namazı, kıyâmet günü, onlara nur, burhan ve
kurtuluş olur. Ona devam etmeyenler, kıyâmet günü, nursuz, burhansız ve
kurtuluşsuz kalırlar."
Rasûlullah'a soruldu: Amellerin hangisi hayırlıdır? Buyurdular: "Yemek
yedirmek, tanıdığına ve tanımadığına selâm vermek."
"Camiye cemaate gidenin attığı her adım günahlarından birini giderir; her
adımda onun amel defterine bir iyilik yazılır."
Rasûlullah şöyle dua ederdi: "Ya Rabbi! Borç galebesinden, düşman
galebesinden ve düşman sevinmesinden sana sığınırım!"
"Allah'a ve âhirete iman eden, misafirine ikramda bulunsun. Allah'a ve
âhirete inanan, komşusuna hürmet etsin. Allah'a ve âhirete inanan, ya hayrı
söylesin ya da sussun!.."
Rasûlullah'a sordular: Cennete götüren amel nedir? Buyurdular: "Doğruluk!.
İnsan doğru olursa itaatli olur, itaatli olunca mü'min olur, mü'min olunca
da Cennete girer. Rasûlullah'a tekrar sordular: Cehennem ameli nedir?
Buyurdular: "Yalan!. İnsan, yalan söylerse fâcir olur, fâcir olursa kâfir
olur, kâfir olunca da Cehenneme gider."
Bir gün Rasûlullah'ın yanındaydım. "Gariplere ne mutlu!.." buyurdular.
Bunlar kimlerdir? diye sorduk. Buyurdular ki: "Bunlar, sürü sürü fena
adamlar arasında bir takım iyi adamlardır. Onları dinlemeyenler,
dinleyenlerden kat kat fazladır."
"Dört sıfatla muttasıf olduktan sonra, dünyadan başka bir şey kazanmadığına
önem verme. Bunlar: Emâneti koruma, doğru konuşma, güzel huy ve iffet..."
"Yiyiniz, içiniz, sadaka veriniz, israfsız ve tekebbürsüz giyininiz Allah,
nimetlerinin kulları üzerinde görünmesini ister."
"Bize karşı silah taşıyan, bizden değildir."
"Küçüğümüze acımayan, büyüğümüze hürmet etmeyen bizden değildir."
"Sizin, kıyâmet günü bana en yakınınız ve en sevgili olanınızın kim olduğunu
haber vereyim mi? En iyi huylu olanlarınızdır..."
"Zimmet ehlinden birini öldüren cennet kokusunu alamaz. Cennet kokusu ise
kırk yıllık mesafeden duyulur."
Rasûlullah bana buyurdular: "Senin gündüzlerini oruç, gecelerini namaz ile
geçirdiğini haber aldım. Böyle yapma. Çünkü cesedinin senin üzerinde hakkı
vardır, gözlerinin hakkı vardır, zevcenin hakkı vardır. Ayda üç gün oruç tut
kâfi..."
Adamın biri, Allah Rasûlüne gelmiş ve ona: Sana bey'at için geldim. Geride
anne ve babamı ağlar-bıraktım, dedi. Rasûlullah buyurdular: "Geri dön,
onları ağlattığın gibi güldür."
Adamın biri, Rasûlullah'a gelmiş ve ondan cihâd için müsaade istemişti.
Rasûlullah sordu: Senin ebeveynin hayatta mı? Adam, evet, dedi. Rasûlullah
emretti: "Dön ve onlara bak!.."
Bir gün Allah Rasûlü, cemaate sordular:
"- Müslim kime derler, biliyor musunuz?"
"- Allah ve Rasûlü daha iyi bilir."
"- Müslim, müslümanların elinden ve dilinden emin oldukları kimsedir."
"- Mü'min kime denir biliyor musunuz?"
"- Allah ve Rasûlü daha iyi bilir."
"- Mü'min, mü'minlerin malları ve canları konusunda kendisinden emin
oldukları kimsedir. Muhacir, fenalığı terkedendir."
"Şehit olanın bütün günahları affolunur. Borç hariç..."
Bir gün Allah Rasûlü, Hz. Sa'd'ı abdest alırken gördü ve ona şöyle dedi:
"Sa'd, bu ne israf!.." Hz. Sa'd: Ya Rasûlullah, abdestte de mi israftan
sakınacağız? dedi. Rasûlullah buyurdular: "Akan bir nehir önünde olsanız
bile suyu israftan sakınınız."
Bir gece rüyamda, parmağımın birinde yağ, birinde bal gördüm. İkisini de
yalıyordum. Sabah rüyamı Allah Rasûlüne arzettim. Buyurdular: "Sen iki
kitabı; Kur'an-ı da Tevrat'ı da okursun. " Ben, her ikisini de okudum.