Said b.
Zeyd
Hayattayken Cennetle
müjdelenen on sahabiden biri. Babası Zeyd b. Amr olup, nesebi Ka'b da
Rasûlüllah (s.a.s) ile birleşmektedir. Künyesi Ebul-A'ver'dir. Ebu Tür
olarak da çağrılırdı (İbnül-Esir, Üsdül-Ğâbe, II, 387). Annesi Fatıma binti
Ba'ce'dir. Babası Zeyd, Mekke müşriklerinin dinlerini akıl dışı bularak
cansız putlara tapınmanın anlamsızlığı karşısında gerçek dine ulaşmak için
araştırma yapmaya başlamış ve bunun için Suriye taraflarına giderek yahudi
ve hristiyan âlimleriyle görüşmelerde bulunmuştu. Ancak onların verdikleri
dini bilgiler Zeyd'i tatmin etmemişti. Zeyd'in bu durumunu gören bir papaz
ona, şirkten ve hurâfelerden uzak, Hz. İbrahim (a.s)'in dini olan Hanifliğe
tabi olmasını tavsiye etmişti. Zeyd, Hanifliğin ne olduğunu öğrendiği zaman
aradığı dini bulduğunu anlamış ve Mekke'ye dönmüştü. O, Kâbe'ye yönelerek
ibadet eder, Mekke'de İbrahim'in dini üzere bulunan tek kimse olduğunu
Kureyş müşriklerine karşı iftihar ederek söyler ve onların putlar adına
kurban kesmelerini ayıplardı. Zeyd, İsmail (a.s)'ın neslinden bir
peygamberin geleceğini öğrenmişti. Arkadaşı Amr b. Rabî'a'ya kendisinin bu
peygambere kavuşamayacağını zannettiğini, eğer ona ulaşırsa kendi selamını
ona iletmesini söylemişti (İbn Sa'd, Tabakâtül-Kübra, Beyrut (t.y), III,
379). Zeyd, Rasûlüllah (s.a.s)'in Peygamberlikle görevlendirilmesinden önce
vefat etti.
Said, babası Zeyd'in kendisine telkin ettiği hanif dininin bilincinde olarak
yetişmişti. Rasûlüllah (s.a.s), İslâm dinini tebliğe başladığı zaman, onun
çağırdığı dinin babasının söylediği prensiplerle aynı olduğunu gördü ve ona
tabi olmakta gecikmedi. Rivayetlere göre o, Rasûlüllah (s.a.s)'in az
sayıdaki ashabıyla Erkam'ın evinde gizlice toplanmaya başlamasından önce
iman etmiştir. Doğum tarihi kaynaklarda zikredilmemektedir. Ancak, onun
Hicri 50 veya 51 yılında öldüğü zaman yetmiş yaşını aşmış olduğu
(İbnül-Esir, Üsdül-Ğâbe, II, 389) gözönünde bulundurulursa Hicretten yirmi
beş yıl önce doğmuş olabileceği söylenebilir. Said (r.a); Hz. Ömer'in
kızkardeşi Fatıma ile evli idi. Hz. Ömer (r.a) da Said'in kızkardeşi Atîke
ile evli bulunmaktaydı (İbnül-Esir, a.g.e., II, 387). Hz. Ömer, onların yeni
dine girdiklerini öğrendiği zaman son derece kızmış ve yaptıklarının
hesabını sormak için hemen evlerine gitmişti. Ancak olay Ömer (r.a)'ın iman
etmesi sonucunu doğuracak bir şekilde gelişmişti (bk. Ömer ibn et-Hattab
mad.).
Medine'ye hicret edildiği zaman Said, Rıfaa b. Abdul-Munzır (r.a)'ın evinde
misafir olmuştur. Muâhât olayında bir rivayete göre Ebu Lübabe başka bir
rivayete göre de Rafi' b. Malik ile kardeş ilan edilmişti (İbn Sad, III,
382). İbnül-Esîr ise, Ubey b. Ka'b ile kardeş ilan edildiğini kaydetmektedir
(Üsdül-Ğabe, II, 387).
Saîd b. Zeyd, Bedir savaşı hariç, Uhud, Hendek ve Rasûlullah (s.a.s)'in
diğer bütün savaşlarına katılmıştır.
Rasûlüllah (s.a.s), Said ile Talha b. Ubeydullah (r.a)'ı, Suriye taraflarına
giden Kureyş kervanının dönüşü hakkında bilgi toplamak ve bu bilgileri hızlı
bir şekilde Medine'ye ulaştırmakla görevlendirdi. Böylece, Ebu Süfyan'ın
başkanlığındaki bu kervan Suriye dönüşünde yakalanabilecekti. Said, Talha
ile birlikte el-Havra denilen yere kadar gitmiş ve kervanın dönüşünü
beklemeye başlamıştı. Ancak onların bu kervanın dönüşü hakkındaki haberi
Medine'ye ulaştırmadan önce Rasûlüllah (s.a.s) başka kaynaklardan gerekli
bilgileri almış ve Medine'den Ensar ve Muhacirlerden oluşan ordusuyla yola
çıkmıştı. Onlar Medine'ye Bedir savaşının vuku bulduğu gün ulaşabildiler.
Rasûlüllah (s.a.s)'in, kervanın yolunu kesmek için Medine'den ayrılmış
olduğunu gören Said ve Talha derhal ona katılmak için Bedir'e doğru yola
çıktılar. Onlar Turban denilen yere geldikleri zaman Bedir'den dönmekte olan
Rasûlüllah (s.a.s)'le karşılaştılar. Bedir savaşına fiilen iştirak edememiş
olmalarına rağmen Rasûlüllah (s.a.s) onları savaşa katılmış sayarak
ganimetten diğer mücahitler gibi pay vermişti (İbn Sa'd, III, 382-383). Said
(r.a), Hz. Ömer zamanında Suriye bölgesinde sürdürülen askerî harekâtlara
katılmış; Dımaşk muhasarası ve Yermuk savaşında bulunmuştur (İbnül-Esir,
a.g.e., II, 388; İbnül-İmad el-Hanbelî, Şezerâtu'z-Zeheb, Beyrut (t.y), I,
57).
Said (r.a), ömrünün son günlerini, Medine'nin dışında bulunan Akik
vadisindeki çiftliğinde geçirdi ve burada yetmiş yaşını geçmiş olduğu halde
Hicrî 50 veya 51 yılında vefat etti. Abdullah İbn Ömer onun öldüğünü
öğrendiği zaman doğruca Akik vadisindeki evine gitti ve cenazesiyle
ilgilendi. Said (r.a)'ın cenazesi Medine'ye taşındı ve Sa'd b. Ebi Vakkas
tarafından yıkandı. Medine'de defnedilen Said (r.a)'ın cenaze namazını İbn
Ömer kıldırdı ve onu mezara Sa'd b. Ebi Vakkas ile birlikte indirdi (İbn
Sa'd, III, 384; İbnül-Esir, II, 389). Onun Medine'de vefat etmiş olduğu
kesin olarak bilinmekle beraber, Küfeliler, Muaviye döneminde Kufe'de vefat
ettiğini ve cenazesinin Küfe valisi olan Muğîre b. Şu'be tarafından
kıldırıldığını iddia etmişlerdir (İbn Sa'd, III, 381).
Said (r.a), Hz. Osman (r.a)'ın şehid edilmesiyle başlayan fitne olaylarına
şahid olmuştur. O, ümmetin içine sürüklendiği fitne belasından ve kendini
bilmez bazı kimselerin ileri gelen ashabdan bazılarına dil uzatmalarımdan
aşırı derecede ızdırap duymuştur. Said (r.a), bir gün Küfe camiine gitmiş,
orada Muaviye'nin Küfe valisi Muğîre b. Şu'be'yi, etrafında Kûfelilerden bir
takım insanlarla otururken görmüştü. Muğîre ona saygı göstererek yanına
oturtmuştu. O esnada bir adam birilerini kastederek kötü sözler sarfetti.
Said, Muğîre'ye; "Bu adam kime küfrediyor" diye sorduğu zaman; "Ali b. Ebi
Talib'e" cevabını alınca son derece üzüldü ve Muğîre'ye; "Muğîre, Muğîre!
Rasûlüllah (s.a.s)'in Ashabı senin önünde sövülüyor ve sen buna susuyor ve
bir harekette bulunmuyorsun öyle mi? Ben Rasûlüllah (s.a.s)'i; "Ebu Bekir
Cennettedir, Ömer Cennettedir, Ali Cennettedir, Osman Cennettedir, Talha
Cennettedir, Zübeyr Cennettedir, Abdurrahman b. Avf Cennettedir. Sa'd b. Ebi
Vakkas Cennettedir" derken duydum dedi ve şunu ekledi; "Bunların
dokuzuncusunu da gerekirse sayarım". Ertesi gün Küfeliler etrafını sarmış ve
dokuzuncu kimsenin kim olduğunu söylemesi için çok israr etmişlerdi. Bunun
üzerine o; "Dokuzuncu benim, onuncu da Rasûlüllah (s.a.s)'dir" dedi ve sonra
da etrafındaki insanlara bakarak sahabilerin İslâm'daki seçkin konumlarını;
"Bir kimsenin, Rasûlüllah (s.a.s) ile bir arada bulunarak yüzünün
tozlanması, sizin herhangi birinizin Hz. Nuh kadar yaşasa bile, bu müddet
zarfında amellerinden daha hayırlıdır" sözüyle vurgulamıştır (Ahmed b.
Hanbel, I, 187).
Onun hakkında kaynaklar şöyle bir olay zikretmektedir: "Erva adındaki bir
kadın, Medine valisi Mervan b. Hakem'e giderek Said b. Zeyd'in kendi
arazisine tecavüzde bulunduğunu şikayet etti. Mervan, memurlarını Akik
vadisindeki çiftliğinde bulunan Said (r.a)'a göndererek şikayet konusu olayı
soruşturdu. Said (r.a) gelenlere; "Ona haksızlık ettiğimi zannediyorsunuz
değil mi? Rasûlüllah (s.a.s)'in şöyle dediğini duydum:
"Haksız yere her kim bir karış toprağı gasbetse, kıyamet gününde yedi kat
yerin dibinde dahi olsa o toprak boynuna dolanır". Sonra şöyle ekledi:
"Allahım bu kadın yalan söylüyorsa gözleri kör olmadan canını alma ve
kuyusunu ona mezar yap". Rivayet edildiğine göre bu kadın, daha sonra kör
oldu ve evine yürürken kuyuya düşerek öldü. Bu olaydan dolayı Medineliler
birisine kızdıkları zaman ona, "Allah seni Erva gibi kör etsin" diyerek
beddua etmekteydi (İbn Hacer el-Askalanî, el-İsabe fi Temyizi's-Sahabe,
Bağdat (t.y), II, 46; İbnül-Esîr, Üsdül-Ğabe, II, 388; ayrıca bk. Ahmed b.
Hanbel, I, 188-189).
Said (r.a)'dan bazı hadisler rivayet edilmiştir. Bunlardan birisi, Cennetle
müjdelenen on kişi hakkında olanıdır. Abdullah b. Zalim el-Mazınî, Said b.
Zeyd'den şöyle rivayet etmektedir:
"Muaviye Kufe'den ayrıldığı zaman, Muğîre b. Şu'be'yi vali tayin etmişti.
Hatipler minberlere çıkarak Ali (r.a)'a hakaretlerde bulunuyordu. Ben Sâid
b. Zeyd'in yanındaydım. O, kızdı ve kalktı. Benim de elimden tutmuştu. Ben
de ona uydum, o bana; "Şu nefsine zulmeden adamı görüyor musun? Cennet
ehlinden olan bir adama lânet edilmesini emrediyor. Ben şahitlik ederim ki
dokuz kişi vardır ki onlar Cennettedirler. Onuncusuna da şahitlik etsem
günah işlemiş olmam" dedi. Ve sormam üzerine şöyle devam etti; "Rasûlüllah
(s.a.s) (sarsılan Hıra dağına); "Hira, yerinde dur! Senin üzerinde nebi,
sıddık ve şehidden başkası bulunmuyor" dedi ve arkasından Cennetle
müjdelediği sahabileri saydı" (Ahmed b. Hanbel, I, 189; İbnül-Esir, a.g.e.,
II, 389; Sa'd b. Zeyd'in rivayet ettiği diğer hadisler için bk. İbn Hanbel,
I, 187).
Sa'd b. Habib, Sa'îd b. Zeyd'in de aralarında bulunduğu, Cennetle
müjdelenmiş kimselerin isimlerini zikrederek şöyle demektedir: "Onlar her
zaman savaşta Rasûlüllah (s.a.s)'in önünde, namazda ise arkasında
durmuşlardır" (İbn Hacer, el-Askalanî, a.g.e., II, 46) demektedir.
I.A. |