Malper/Anasayfa

M.Nureddin Yekta'nin sayfasina hoş geldiniz!..

 

Dini Konular

İman’ın şartlarından „Allah’a İman“ I.Bölüm

İman Nedir?

İman, lügatte tasdik etmek demektir, yani bir şeyin varlıĝını ya da doĝruluĝunu kesin olarak kabullenmek ve yürekten ona baĝlanmak demektir.

İstilahta ise; Bir şeyi kalb ile tasdik etmek (yani kabullenmek), dil ile zikretmektir (söylemektir). Burada sözkonusu Allah’a iman etmek olduĝu için şöyle diyebiliriz.

Allah’a iman; O’nun varlıĝına inanmaktır. Peki Allah vardır demek yeterli mi? Bununla birlikte kişinin inanması tasdik etmesi gereken başka şeyler de yok mu?

Kimilerin dediĝi gibi “Allah vardır, ama O’nun kanunları bugün geçerli deĝildir” diyenin Allah’a imanı vardır diyebilirmiyiz? Elbette hayır! O zaman Allaha inanmak, kişinin O’nunla bir antlaşma yapmakla O’ndan gelen her şeyi kabullenmesi gerektiĝidir. Allah’ın varlıĝına, birliĝine, kanunlarına, nizamına, gönderdiklerine, peygamberlerine, yani tümüne inanmak ve kabullenmek demektir. Örneĝin gönderdiĝi kanunlara inanmak, o kanunların en güzel ve en dürüst kanunlar olduĝuna, kişinin kendi hayatını, cemiyetin ve devletlerin kendi idarelerini ona göre düzenlenmesi gerektiĝine inanmaktır. Yoksa kuru bir sözle “ben iman ettim” demekle kişi mümin olamaz.

Ha şunu da belirteyimki; insan inanırsa kendi öz iradesiyle, hiçbir zorluk veya tehdit altında olmadan, hiçbir menfaatın gelişi ya da kaybolması sözkonusu olmadan inanması gerekir. Birinin kafasına silah dayıyarak ya iman edersin ya da seni öldürürüm tehdidiyle söylenen Kelime-i Tevhid’in hiçbir anlamı olamaz. Ya da iman edersen sana şu kadar mal, mülk, makam veririm, ya da iman etmezsen senden şu kadar para alırım neticesinde inanan birinin imanı olmaz. Çünkü kişi burada doĝruluĝuna deĝil, oluşan tehdit ya da olası bir menfaat beklediĝi, ya da malın kaybolma korkusu olduĝu için Tevhid Kelimesi’ni söylemiştir.

 

İman iki kısma ayrılır: İcmali iman, Tafsili iman

İcmali iman: Hz. Muhammed’in Vahiy’le Allah’tan alıp bize haber verdiĝi bütün her şeye topluca inanmak demektir. Bir kişi “Allah’tan başka ilah olmadıĝını ve Hz. Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduĝunu” tasdiklerse, o icmalen iman etmiştir. Söyleyiş tarzı “Lailahe illallah, Muhammedun Resulullah’tır.

Tafsili iman ise; Hz. Muhammed’in Vahiy’le Allah’tan alıp bize haber verdiĝi bütün her şeyi, delilleriyle tafsilatlı bir şekilde öĝrenip ona inanmak demektir. Örneĝin imanın şartlarını tek tek bilip ona inanmak, neyin helal, neyin haram olduĝunu bilip inanmak, Allah’ın emir ve yasaklarını tek tek öĝrenip ona inanmak gibi. Ehli Sünnet vel-Cemaatın meşhur altı iman şartı hepimizin malumudur. Allah'a inanmak, Meleklerine inanmak, Kitaplarına inanmak, Peygamberlerine inanmak, Âhiret gününe, (öldükten sonra dirilmeye) inanmak, Kadere, (hayır ve şerrin – kul irade sahibi olmakla beraber- Allah tarafından yaratıldıĝına) inanmak.

Durum böyle olunca, görüyoruzki Allah’a inandıĝını söyleyen fakat şu veya bu şekilde O’nun sıfatlarından, kanunlarından herhangi birini inkar ettiĝi halde mümin olduĝunu iddia edenler vardır. Örneĝin ben çok insan gördüm derlerki „ben iman etmişim, müslümanım ama Kur’an’ın Hükmü bugün geçerli deĝil, ya da yeterli deĝil.“ Hakeza bazıları da, Allah’a inandıkları halde kendi liderlerini, şeyhlerini ya da atalarını Allah derecesinde görürler, misal Allah’a has sıfatlarını onlara da verirler. Örneĝin derlerki „Benim liderim yaratıcıdır, sözleri enaz Kur’an kadar geçerlidir.“ Kimisi de „benim şeyhim diriltir, öldürür, geçmişi ve geleceĝi bilir“ v.s. gibi sözlerle mahlukatı yaratıcı haline getirirler. Peki bunlara mümin denir mi? Bunların islama göre hükümleri nedir?

Bu açıdan baktıĝımızda görüyoruzki islam inanç açısından insanı dört kısma ayırır. Mümin, münafık, müşrik ve kafir.

Mümin:

Allah’a, gönderdiklerine, emrettiklerine, nehyettiklerine kısaca bize bildirdiĝi her şeye topyekun tam bir teslimiyetle inanan insan.

Münafık:

Görünürde mümin, müslüman ama kalpte iman yok. Müslüman gibi yaşar, onlar gibi görünür ama elebaşlarıyla başbaşa kaldıĝında küfrünü ortaya koyar. Kur’an bu kısım hakkında detaylı bilgiler veriyor, inşallah konuyu kendi bölümünde detaylı izah ederiz. Ancak kısaca şunu diyebilirizki; zahiren mümin batınen kafir olan insanlara münafık denir.

Müşrik:

Allah’a inandıkları halde ona eş koşanlar. Bir başka tabirle, "Allah'a sıfatta, nizamda, kanunda, yaratıcılıkta ve buna benzer Allah'a mahsus herhangi bir sıfatta Allah'a eş tutanlar." Örneĝin öldürmek ve diriltmek Allah'a mahsustur. Biri çıkıpta benim şeyhim öldürür ve diriltir derse şirk koşmuş olur. Şeyhini Allah derecesinde görmüş olur, bu da islama göre şirktir. Buna benzer kanun ve nizamda herhangi bir beşeri kanunu islamla eş deĝerde tutmak ya da islamdan daha iyi görmek te şirktir. Maide 44. Ayette "Allah’ın indirdiĝi ile hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir"denilmektedir. Her ne kadar bazı ulemalar buradaki hükmetmeyi itikad etme, yani inanma anlamında alsalarda, esasen hüküm çok açıktır. Eĝer biz de burada hükmetmeyenleri itikad etmeyenler olarakta ele alsak, yine de beşeri bir sistemi islama tercih ettikleri için Allah’a şirk koşmuş oluyorlar, bunda hiçbir süphe yoktur. Allah’ın kanunuyla hükmedebilecekleri (öyle imkanları olduĝu) halde O'nun yerine beşeri sistemleri tercih eden idareciler, her ne kadar müslümanım deselerde, namaz kılsalarda bunlar müşriktir. Zaten islamın ilk gelişi sırasındaki müşriklerin haline baktıĝımızda bugünkü müşriklerle aralarında pek bir fark yoktur. Onlar da Allah’a inanıyorlardı, ama atalarından kalma sistemin deĝişmesine karşı çıkıyorlardı, tıpkı bugün atalarının izinde gidenler gibi!...

Hakeza bazı şeyhlerin de kendilerine Allah’ın bazı sıfatlarını yakıştırdıkları gibi. Birçok mürid de, şeyhlerinin insanüstü bir varlık olduĝuna inanırlar. Şeyhler bunu bildikleri halde buna ses çıkarmıyorlar. Örneĝin şeyhe bir şey arzederken "Allah'ın ve şeyhimin malumudur" derler. Oysa şeyh te normal bir insandır, belki biraz daha zeki ve kurnazdır, diĝer taraftan insanlardan farkı olmadıĝı gibi gaybi bilmeleri de mümkün deĝildir. Yine bu zümreden olmak üzere, bazı parti ve kurumların müridleri de liderlerini insanüstü bir varlık görerek Allah’a mahsus sıfatlarla onları sıfatlandırırlar. Bu da şirkin bir nev'idir.

Kafir:

Allah veya Allah’tan gelen herşeyi ya da bir kısmını inkar edenlerdir. Bu kısmı da iki şekilde zikredebiliriz.
Birincisi; her şeyi inkar ederler, Allah'a ve ondan gelen hiçbir şeye inanmazlar. Ne O'nun varlıĝına, ne O'ndan gelen hükümlere, ne peygamberlere ve nede ahiret gününe v.s.
İkincisi ise, Allah’a inanırlar ama O'ndan gelen bazı şeylere inanmazlar. Örneĝin ahiret gününe inanmazlar, ya da namazın, zekatın, haccın farziyetine inanmazlar.
Kimisi de Allaha inanır ama islam dinini sadece vicdani bir mesele olarak görür. Allah'ı dünya işine karıştırmazlar. Bu da küfürdür.

Allah'a iman çok önemli ve de her şeyin başı olduĝu içindirki Kur’an-i Kerim’de tam 2800 defa geçmektedir.

Allah’ın Sıfatları:
Allah’ın Sıfatları iki kısımdir. Zati Sıfatlar, Selbi Sıfatlar.

Zati Sıfatlar şunlardır:
1- Vücud (Wucûd): Varolma, kendiliĝinden varolma, varoluşta kimseye veya herhangi bir güce dayanmadan, ona muhtac olmadan varolmak. Delili
“Allah her şeyin yaratıcısıdır.
O, her şeye vekildir.” (Zümer Suresi/62)

2- Kıdem (Qidem): Varlıĝının başlangıcı olmamak, zira mahlukatın ancak bir başlangıç süresi olabilir. Yaratıcıda varlıĝının başlangıcı olamaz.
Bunun delili de; "O ilktir, sondur, zahirdir, batındır. O, her şeyi bilendir." (Hadid Suresi/3)

3- Beka (Beqa): Ölmeyen, fenaya uĝramayan, ebediyyen kalan demek. Çünkü mahlukatların ömürleri belirli bir zaman içindir, ancak Yaratıcın ömrü olamaz, O daimidir, hiç yok olmaz. Bunun delili de "Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacak." (Rahmen Suresi/27)

4- Vahdaniyet (Wehdaniyet): Birdir, tektir, emsali yoktur. Burda iki ayeti delil olarak verebiliriz. Birincisi İhlas Suresi "De ki: O, Allah birdir. Allah sameddir. O, doğurmamış ve doğmamıştır.
Onun hiçbir dengi yoktur. " İkincisi ise; "Eğer yerde ve gökte Allah'tan başka tanrılar bulunsaydı, yer ve gök, (bunların nizamı) kesinlikle bozulup gitmişti. Demek ki Arş'ın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdıkları sıfatlardan münezzehtir." (Enbiya Suresi/22)

5- Muhalefetun lil Havadis (Muxalafetun lil hewadîs): Sonradan yaratılanlara benzememek. O emsalsiz bir güctür, bir kuvvettir, bir zattır. Mahlukata benzeyen hiçbir tarafı yoktur. Bunun delili de Şura Suresi ayet 11'dir: "O, gökleri ve yeri yoktan yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da (kendilerine) eşler yaratmıştır. Bu suretle çoğalmanızı sağlamıştır. O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir."

6- Kiyam bi nefsihi (Qiyamun bi nefsîhî): Gücü kendisine dayanır, varlıĝında ya da kalmasında hiçbir şeyin gücüne muhtac deĝildir. Bunun delili de Fatır Suresin 15. ayetinde şöyle ifade edilmektedir.
"Ey insanlar! Allah'a muhtaç olan sizsiniz. Zengin ve övülmeye lâyık olan ancak O'dur."

Selbi Sıfatlar:
1- Hayat: Diri olmak, Yüce Allah diridir ve ölmesi mümkün deĝildir.
2- İlim: Her şeyi bilen, hiçbir şey O'nun ilminin dışında deĝildir.
3- Semi': Her şeyi duyandır.
4- Basar: Her şeyi gören ve gözeten O'dur
5- İrade:  İrade sahibdir, istediĝi şeyi dileyebilir ve dilediĝi herşey olur.
6- Kudret (Qudret):  Kuvvet ve güc sahibidir.
Onun gücü her şeyin üstündedir.
7- Kelam:  Kelam sahibidir, kendine mahsus bir telafuzla her şeyi söyleyebilir, konuşabilir.
8- Tekvin (Tekwîn): Varetmek, yaratmak O'na mahsustur.

Allah’ın sıfatları yanında isimleri de vardır. Meşhur olan 99 ismi şunlardır:

1-Allah, 2-Rabb, 3-Rahman, 4-Rahim, 5-el_melik, 6, el-Kudus, 7-es-Selam, 8-el-Mumin, 9-el-Muheymin, 10- el-aziz, 11-el-Cebbar, 12-el-Mutekebbir, 13-el-Halik, 14-el-Bari, 15-el-Musawwir, 16-el-Ĝeffar, 17-el-Qehhar, 18-el-Wehhab, 19-er-Rezzaq, 20-el-Fettah, 21-el-Alim, 22-el-Qabid, 23-el-Basit, 24-el-Hafid, 25-er-Rafi, 26-el-Muizz, 27-el-Muzill, 28-es-Semi’, 29-el-Basir, 30-el-Hakem, 31-el-Adl, 32-el-Latif, 33-el-Habir (el-Xebir), 34-el-Halim, 35-el-Azim, 36-el-Ĝafûr, 37-eş-Şekur, 38-el-Aliyy, 39-el-Kebir, 40-el-Hafiz, 41-el-Mukit (el-Muqit), 42-el-Hasib, 43-el-Celil, 44-el-Kerim, 45-er-Rakib (er-Reqîb), 46-el-Mucib, 47-el-Vasi (Wasî), 48-el-Hakım, 49-el-Vedud (el-Wedûd), 50-el-Mecid, 51-el-Bais, 52-eş-Şehid, 53-el-Haqq, 54-el-Wekil, 55-el-kafi, 56-el-Metin, 57-el-Weli, 58-el-Hamid, 59-el-Muhsi, 60-el-Mubdi, 61-el-Muid, 62-el-Muhyi, 63-el-Mumit, 64-el-Hayy, 65-el-Qeyyum, 66-el-Vacid (el-Wacid), 67-el-Vahid (el-Wahid), 68-es-Samed, 69-el-Kadir (el-Qadir), 70-el-Muktedir (el-Muqtedir), 71-el-Mukaddim (el-Muqeddim), 72-el-Muahhir (el-Muexxir), 73-el-Evvel (el-Ewwel), 74-el-Ahir (el-Axir), 75-ez-Zahir, 76-el-Batin, 77-el-Vali (el-Wali), 78-el-Muteal, 79-el-Birr, 80-et-Tevvab (et-Tewwab), 81-el-Munteqim, 82-el-Afuw, 83-er-Reuf, 84-Malikul-Mülk, 85-Zülcelali wel-İkram, 86-el-Muqsit, 87-el-Cami, 88-Ĝani, 89-el-Macid, 90-el-Mani’, 91-en-Nur, 92-el-Hadi, 93,el-Bedi’, 94-el-Baki, 95-el-Waris, 96-er-Raşid, 97-es-Sabur, 98-ed-Dar, 99-en-Nafi.

Meşhur olan isimler demiştik çünkü bunlara isim denmesi de çok kullanılışı ve tağlib usülü gereĝidir. Yoksa sadece bunlarla sınırlı tutulamaz. Belki sayamadıĝımız daha çok isimleri ve sıfatları vardır Yüce Allah’ın.

Yukarda saydıĝımız isim ve sıfatların tümü Allah’a mahsustur. Peki sıfatlar ve onlara baĝlı şeylerde Rab ile kul arasında müştereklik gösterenler varmıdır? Evet vardır ama bu sıfatlar Allah’ta tamdır kullarda ise eksiktir. Örneĝin Basr (Görüp gözetme). Bu görme sıfatı Allah’ta tamdır. O herşeyi hakkıyla gören, geçmişi, geleceĝi kusursuz görendir ama kul sadece kendisine verilen gözlerle onun alanı içerisine girenleri görebilir.

Bazı sıfatlar ise asla müştereklik kabul etmez, örneĝin Halik-Xaliq (Yaratıcı). Yoktan vareden ancak Allah’a mahsustur, kul sadece varolan bazı eşyaların üzerinde deĝişiklik yapabilir.

İman; hiçbir şüpheye, tereddüde mahal vermeden kalben tam bir teslimiyetle kabullenmek ve onu diliyle de zikretmek olduĝuna göre, diyebiliriz ki “Lailahe_illalla” kelimesi kul ile Allah arasında bir antlaşmadır! Öyleyse Allah'a iman yukarda zikrettiĝimiz gibi; "Allah’ın varlıĝına, birliĝine, kanunlarına, nizamına, gönderdiklerine, kısaca O'ndan gelen her şeye tam bir teslimiyetle hiçbir süphe ve tereddüde yer vermeden inanmaktır. Şüpheyle söylenen iman sözü, kalb razı olmadıĝı halde kanunlarının hükmüne yaklaşım tarzı, ya da beden kabullendiĝi halde kalbin tasdik etmediĝi hükümlere inanma biçimi sahih bir iman olmaz. Yüce Rabbimiz bu konuyu çok açık bir şekilde izah etmektedir. ”Hayır! Rabbine andolsunki iş bildikleri gibi değil, onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olamazlar.” (Nisa/65)

Yüce Rabbim hepimize gerçek bir iman nasip eylesin! Amin.

Muhammed Nureddin Yekta