Malper/Anasayfa

M.Nureddin Yekta'nin sayfasina hoş geldiniz!..

 

Dini Konular

Mevlidiniz mübarek olsun

Yüce Allah tarafından, kendi halifesi olarak yeryüzünün imarına memur edilen ve ilahi emirlere muhatap kılınan insan, her ne kadar akıl ve mantık, şuur ve muhakeme gibi bir takım manevi deĝerlere sahip kılınmışsa da, kişiliĝinı olgunlaştıran bu manevi donanımı bazen yerinde kullanamıyor, O’na ne şekilde ibadet edileceĝini, O’nun rızasının nasıl kazanılacaĝını bilemiyor. Bunun içindir ki; özünden uzaklaşan veya taĝutiler tarafından uzaklaştırılan insanlıĝı tekrar benliĝine geri getirmek üzere Yüce Allah „insanlara saadet kaynaĝı ve hayat klavuzu olan Kitaplarla“ Peygamberleri göndermiştir. Bu kutsal zincirin en son halkası Hz. Muhammed Mustafa’dır. (s.a.s.)
 
Bu yüce şahsiyetlere, Peygamberlik gibi çok müstesna bir derece layık görülmüş, onların sinelerindeki saffet, davalarındaki halisiyet, mücadelelerindeki samimiyet, seslerindeki çıĝlık, nefeslerindeki tesir sebebiyle de, bu şahsiyyetler başarılı olmuşlardır. Dayandıkları ilahi vahiy, en büyük mesnetleri olmuştur. Mucizelerle teyid edilen bu Peygamberlerin önünde taçlar-tahtlar devrilmiş, krallar ve imparatorlar önlerinde eĝilmişlerdir. Ellerinde ilahi çaraĝan, kalplerindeki sadakattan başka silahları olmayan bu insanların muvaffakiyetlerindeki sırr, hiç şüphesiz Peygamberlik mesajıdır. Tarih boyunca insanlık bu mesajlara, bu hayat bahşedici tebliĝlere şiddetle ihtiyaç duymuş, duymakta ve devran devam ettikçe de muhtaç olacaktır.
Onlar masum insanlardır, ayrıca kuvve-i kudsiyye ile, mucizelerle te’yid edilmişlerdir. İlahi vahye mazhar olmuşlardır. İnsanların, onlara ve onların tebliĝine şiddetle ihtiyacı vardır. İşte bu sebeplerden dolayı bizim Peygamberlere ihtiyacımız vardır. Dolayısıyla onlardan müstaĝni kalamayız. Çünkü onlarsız dünya ışıksız, onlarsız insan aşksız, onlarsız hayat manasızdır. Onlar yanlız dünyamızın deĝil, ebedi hayatımızın da aydınlıĝıdırlar.

Eĝer Peygamberler gelmeseydi, beşeriyet egoizmi bırakamaz, yırtıcılıktan vazgeçmez, dişliler güçsüzleri bu günden daha barbar metodlarla yerdi. İhtiraslar frenlenemez, insanın nefsani arzuları teskin edilemez, yüksek insanlık mefkuresi çamura bulanırdı. Onlar gelmeseydi dini ruhiyyet kavranamaz, sırrı hilafet tezahür edemezdi. Insani deĝerler pay-ı mal edilmekten, ahlaki kriterler su-i istimal edilmekten kurtulamazdı. Onlar gelmeseydi, insanlık layık olduĝu mertebeye ulaşamazdı.

Eĝer onlar gelmeseydi, ruhumuz miracını yapamaz, sanat mimarını bulamazdı. Eĝer onlar gelmeseydi, biz bizi bilemez, kendimizi tanıyamazdık. Hakkı bilemez, kendimizi bulamazdık. Dünyayı imar edemez, mutluluĝu yakalayamaz ve ahiret yurdunu kazanamazdık. Aile kuramaz, yurt tutamaz, millet şuuruna eremez, iman gibi bir büyük nimetten istifade edemezdik. Mukaddes davalar uĝrunda kendimizi feda etmenin izzetini kavrayamazdık. Kendi dışımızdaki varlıkları bilemez, tekebbür ve enaniyetin kurbanı olurduk. Aklımızla belki bazı şeyleri tanır, mavera hissini yakalayabilirdik, ama bunlara şuurlu bir şekilde yaklaşamaz, kulluĝumuzu nasıl icra edeceĝimizi bilemez ve bulamazdık. Günlük ibadetlerimizin, her türlü zikir ve şükrümüzün niçin öyle deĝil de böyle şekillendiĝini bilemez, madde ile mananın, Halık’la mahlukun, dünya ile ahiretin, şuur ile gayrı meş’urun farkına varamaz, bunları birbirinden ayıran keskin çizgileri keşfedemezdik. Peygamberler gelmeseydi, dinin cihanşumul mesajını alamaz, mukaddesatın muhabbetini idrak edemezdik.

İnsanlara, hemcinslerinden Peygamberler gönderme işi, bir Sünnetullah, bir kevni kanun ve tamamen ilahi hikmetin iktizasıdır. Burada, yarattıĝı kullarına rahmet ve merhamet söz konusudur. Bu bir alış-veriş deĝil, tek taraflı bir lütfudur. Yüce Rabb’in bundan bir beklentisi yoktur. Sadece yolların kavşaĝında bulunan insanlara hidayet yolunu göstermek ve insan akibetinin vehametini veya letafetini onlara anlatmak ve duyurmaktır.

İlahi terbiye ile benliĝini bulan, Peygamberler ve onların getirdiĝi dini ve dünyevi emirleri Allah’tan yeni gelmiş emirler olarak telakki eden ve bu emirlere uymayı dengeli bir hayat için zaruri görenler elbette saadeta erdiler. Ancak bütün bunlara raĝmen, kuvvete başvurarak toplumun vicdanına hükmetmeye kalkan zalimler, özünde sapma ve putperestlik yatan şahsi tercihlerini ortaya koydular. Hem dall ve hem de mudill olan bu tercih sahipleri, peşlerine bir takım iradesiz insanları da takarak, yeryüzünün nizamını bozdular. Masum insanlar ile Yaratan arasına girdiler. Tarih boyunca kendilerini putlaştıranlar, Peygamberleri, hatta zaman zaman Yüce Yaratan’ı devreden çıkarıp, eserle-muessir arasındaki halkayı koparan kişiler olarak zuhur ettiler. Bunlar, kendilerinde daha çok mevcut olduĝunu vehmettikleri hasletler sebebiyle inkâr yoluna sapmış, bütün bu güzel haslet ve imtiyazların insana mahsus olduĝu gerçeĝini kavramaktan uzak kalmışlardır. Beşeriyyetin küfür ve ilhad ateşiyle çâk, çâk olmuş sinesini iman ve ihlasla onaran, vicdanlara yapılan baskıları kaldıran, imanın ruhani ikliminde fert ve topluma yaşama hürriyeti bahşeden, insanları, putların önünden kaldırıp, Mabud’un bil-Hakk olan Allah’ın huzurunda kulluk etmenin şuuruna erdiren Peygamberleri ve getirdikleri Nurlu yolu kapamak ve kendi gaddar sistemlerini insanlıĝa dayatmak istiyen zalimlerin pençesinde kıvrandıĝı bir dönemde Elbetteki Yaratan mahlukunu sahipsiz bırakmazdı.

Dünyanın cehalet ve küfür deryasında yüzdüĝü, zülmün ve şirkin alabildiĝine ilerlediĝi, insani deĝerlerin yok olduĝu, insanların pazarlarda birer mal olarak satıldıĝı, zayıfların kuvvetlilerin pençesinde inim inim inlediĝi, insanlık en korkunç günlerini yaşadıĝı bir devirde; insanlık kendisine hidayet yolunu gösterecek bir kurtarıcı bekliyordu. Ve Cenab-i Allah’ın „Wema erselnake illa kaffeten linnasi beşîren we nezîren welakinne ekseren-nasi la ye’lemûne.“ (Sebe/28) „Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoĝu bunu bilmezler.“ ayetinde buyurduĝu gibi, Hz. Muhammed (s.a.s.) insanlıĝın imdadına yetişti.

571 yılı Rebiul-evvel ayının onikinci gecesi, dünya güneşi henüz ufukta belirmeden, cihanın manevi Nuru Hz. Muhammed (s.a.s.) dünyaya teşrif etmişlerdir. O gece, dünyada olaĝanüstü hadiseler vuku bulmuş, bin yıldan beri yanmakta olan mecusilerin ateşi sönmüş, Kisra’nın sarayı çökmüş, Kabe’de 360 put yerlebir olmuş, büyük Sava gölü kurumuştu. Dolayısıyla insanlık tarihi, onunla kıyamete kadar sönmeyecek ilahi bir Nur’a kavuşmuştu.

O gece, bunalan beşeriyyetin ufkunda ilahi bir Güneş doĝdu. Bu gecenin sahibi aydınlık bir sabahtı. İbrahim’ (a.s) ın duası, İsa’ (a.s.) ın müjdesi, Hz. Amine’nin ruyası gerçekleşmişti. Allah’ın lütfu, nimeti ve rahmeti olan kainatın efendisi Hz. Muhammed Mustafa dünyaya gelmiş, O’nun risaletiyle şirkin kara bulutları daĝılmış, insanlık şeref ve haysiyetine kavuşmuş, zülmün yerini adalet, kuvvetin yerini Hakk, yalanın yerini hakikat almıştır. Cehalet ve esaretin zincirleri kırılmış, kadın bir ticaret metaı olmaktan çıkarılarak, toplumdaki itibarlı yerini almıştır. Allah Teala O’nu bir şahid, bir müjdeci ve korkutucu, Allah’a bir davetçi Nur saçan bir kandil (Ahzap/45-46), alemlere rahmet (Enbiya/107) olarak sadece bir kavme, bir millete deĝil, bütün insanlıĝa göndermiştir.

Babası, Kureyş kabilesinden Mekke Reisi Abdulmutalib’in oĝlu Abdullah, annesi de Abdi-Menav oĝullarından Vehb’in kızı Amine’dir. Doĝumundan iki ay önce babasını, altı yaşındayken de, annesini kaybeden O emsalsiz insan, şanı yüce Peygamber, sekiz yaşına kadar dedesinin, daha sonra da amcası Ebu-Talib’in yanında kalmıştır. 25 yaşında evlendi, 40 yaşında kendisine Risalet vazifesi verildi. 63 yaşında da fani dünyadan irtihal buyurdu, bedenen aramızdan ayrıldı.

23 yıl boyunca Allah’tan aldıĝı emirleri ümmetine aynen duyurdu. Hiçbir insanın tahammül edemiyeceĝi eza ve cefalara göĝüs gerdi. Fakat Hakktan ayrılmadı, davasından taviz vermedi.

O gerçek bir hayat önderidir, Onu Rabbimiz seçmiş ve yetiştirmiştir. Hz. Muhammed (a.s.) Allah tarafından bütün insanlıĝın önderi kılındıĝı içindir ki, beşer hayatının bütün merhalelerini idrak etmiş, insanlıĝın her bir sınıfına örnek olacak üstün bir hayat yaşamıştır.

İmanlı kalpleri ızdıraba garkedecek ne yakıcı bir tenakuzdur ki; Dünyanın her tarafında hergün yüzbinlerce defa okunan ezanı Muhammedilerle şanlı Paygamberimizin fert, aile ve cemiyet önderliĝi ilan edilirken, O’nun yüce önderliĝini tasdik ve tasvip ederek, rehberliĝinde hayat programını tanzim eden insanlarımız ve müesseselerimiz azalmıştır. Azalmıştır çünkü, küfrü bir istibdat kamçısı gibi kullanan mütecavizler, kendi cüce önderlerini putlaştırmak için Peygamberimizi tanıtmamışlar, eĝitim yerlerimizi batı-hırıstiyan standartlarına uygun olarak Kur’an’sız ve Muhammed’siz nesiller yetiştirmek için seferber etmişlerdir. Yüce Dîn ateşten bir köz, dindarlar düşman olarak gösterilmiştir ve gösterilmektedir.

Şanlı Peygamberimiz tarihe malolmuş, onun sinesine çekilmiş bir önder deĝildir, O bugün de vardır. Ulu Peygamberimiz önder olarak aramızdadır. Hz. Muhammed (s.a.s.) in Peygamberliĝine inandıĝımız gibi inanmalıyız ki, eĝitim teşkilatlarımız okullarını, radyo ve televizyon kurumları mikrofonlarını ve ekranlarını, neşriyatımız en gözde sayfalarını, evlerimiz, işyerlerimiz ve fabrikalarımız kapılarını Hz. Muhammed’e ve O’nun tebliĝ ettiĝi cihanşumul hak ve fazilet düsturlarına açmadıkça, dünyevi istikbalımız rezalet, ebedi istiklbalımız da azaplarla dolu olacaktır.

Rabbimiz bu geçeĝi şöyle açıklar: „Allah’ ve Peygamberine itaat eden, Allah’tan korkan, emirleri ve yasaklarına muhalefetten sakınanlar (yokmu) dünya ve ahirette kurtuşula ve mutluluĝa eren onlardır.“ Bu ayeti kerime, yaşadıĝımız buhranlı cemiyet hayatını ne kadar açık bir şekilde misallendirmektedir.

Evet Kuran’sız ve Muhammed’siz nesiller, bunalımlardan kurtulamayacak, ahiret inancı ve sorumluluĝu aşılanmayan fertlerimize „özgürlük, huzur, barış ve kardeşlik“ gibi slaoganlar huzur saĝlamayacaktır.

Dünya neye sahipse onun vergisidir hep,
Medyun ona cemiyeti, medyun ona ferdi
Medyundur o masuma bütün bir beşeriyet
Ya Rabb bizi mahşerde bu ikrar ile haşret

Wî qasid şandin me hişyarkirin
ji kufr û şerrê em xilas kirin

mamo û xalo û nemrût û kalo
hemî bûne yek!
dîsa em bi tenê man, bê heval û hogir
dunya bû zîndan, mexlûq hov û gur

me soz pêknanî, em pirr şerm dikin
lê Tu mezin î, ji kerema xwe
me bibexşînî
ruhê cîhadê, ji me re bişînî

ala tewhîdê em libabikin
ji bin destê sosyalist û kemalist
laik û demokrat û ateîst,
tagut û muşrikan xwe xilas bikin

vê soze didin di destek da Qur'an
li destê dinê ala tewhîdê
ji bo dîne mubîn em bikin cîhad
em bikin şerr
ji me-r lazim nîne mamo û xalo
ne firawn û nemrût, ne jî ew kalo!
kîne ew ku ta bibin rêber!

her bijî serokê me
Muhammed Pêxember!.

Ey Allah’ın Resulü! Sen Allah’ın insanlık için seçtiĝi en son elçisin, sana ve tebliĝ ettiĝin alemleri kuşatıcı kanunlara inanıyoruz. Sen bizim biricik Önderimiz, Serokumuz ve tek liderimizsin, seni hayatımızın Rehberi, cennet yolunun öncüsü biliyoruz. Manevi huzurunuzda baĝlılıĝımızı birkez daha arzeder, gönül dolusu selat ve selamlarımızı sunarak biatımızı yeniliyoruz. Sizin O Nurlu yolunuzu bırakıp, taĝutu ve taĝut yolunda gidenleri kendilerine rehber kabul edenlerin tekrar İlahi Nuru bulmaları için Allah’tan yardım diliyoruz. Salat ve Selam sana olsun!.....
01.05.2004