Bi sazlıkta bir kurbaĝa (Yüksektan atıp yalan
söyleyenler için)
İnsanlarda yaygın olan
bir hastalık var, yalan, kibir, gurur ve kendini beĝenme!...
Bu hastalık hemen hemen birçok insanda var, ama bazılarında psikolojik bir
hastalık haline gelmiştir. Oturdukları her mekanda ve gittikleri her yerde bu
hastalıklarını ortaya koyarlar.
Özellikle geçmişiyle övünen, hele de kimsenin
kendisini önceden tanımadıĝına inandıĝı meclislerde gelde görün zavallıyı
neler anlatmazki!.. Ben memlekette aĝayken, benki valiyi, kaymakmı döven
bir yiĝit, benki bir memlekete hükmeden hükümdar! Bakınki bugün Avrupada ne
hallere düştüm gibi palavralar atar, kendi içgüdülerini tatmin ederler!
Bu yazımda kibir ve gururun dini açıdan sakıncalarını ele alacak deĝilim,
çünkü bugünkü konum bu deĝil. Belki ilerde konuyu bu yönüyle de ele
alacaĝım inşallah.
Bugün bu yazımı hak etmedikleri halde kendi kendine gururlanan, kibirlenen
ve kendisini şeyh, mela, aĝa, beg, siyasetmedar gören bazı insanları ele
alacaĝım. Tabiki isim belirtmeyeceĝim, zaten amacım da şu veya bu kişi
hakkında konuşmak ya da dedikodu yapmak deĝil. Amacım bu hususta birkaç söz
söylemektir. Belki bu hastaların üzerinde az da olsa bir etki yapar da
kendilerine gelirler! Ben bu tür hastalıĝa duçar olanları bir açıdan
sazlıkta çalılar arasında dolaşan ve bir boĝa gören kurbaĝa misali,
kendilerini fazla sıkmasınlar yoksa kurbaĝa gibi çatlayıp giderler diye
uyarmak istiyorum.
Aĝalık, beylik ve şeyhlik müesseselerine düşman olduklarını hemen hemen her
yerde açıklamaya çalışan ve farkında olup-olmadan kendilerini şeyh veya aĝa
yerine koymaya çalışan, bir başka tabirle kendilerini rüya aleminde
görenlerin dikkatini çekmek istiyorum.
Bu aĝalık ve şeyhlik müesseselerinin ne kadar faydalı veya ne kadar zararlı
olduĝu da ayrı bir konu. Bu müesseseleri tasvip edip etmemek de ayrı bir
konu. Bence insanlar, Kutsal Kitabımız Kuran-i Kerim tabiriyle eşit bir
şekilde yaratılmışlardır, birbirlerine olan üstünlükleri ise, sadece takva
iledir.
Ancak dünya hayatı hep bu şekilde devam etmemiştir. Bazen insanlar
kendilerine gönderilen Peygamberler vasıtasıyla doĝru yolu bulmuşlarsa da,
yine her yönüyle eski kültürlerini terketmemişlerdir. Eski alışkanlıklarını
da yanında getirerek İslamla birleştirmeye çalışmışlar ve kendilerine yeni
bir din haline getirmişlerdir. Aĝalık sistemi de bu kültürlerden bir
tanesidir.
Aĝalık sistemi elbetteki iyi bir sistem deĝildir, ancak bazı faydaları da
yok deĝildi. Neden mi?
Hiç olmazsa her önüne gelen kendini aĝa, beg, şeyh veya alim ilan etmezdi.
Herkesin bir mevkisi vardı, herkes ne olduĝunu bilirdi. Dünyanın feodal
sistemlerle idare edildiĝi zamanlarda bu böyleydi ama, şimdi bu sistem iflas
etti. Aĝalık iflas etti ama şimdi de yeni sahte aĝalar, sahte beyler, sahte
dindarlar, sahte şeyhler ve sahte siyasetçiler ortaya çıktı, işin kötü
tarafı da burada. Hani aĝa olsa ya da babadan sülalesi aĝa olsa ve bu insan
da aĝalık iddiasında bulunsa belki az da olsa haklı görülür.
Ya babası
rencber olanlar! Ya babası çoban olanlar, ya sülalesi toptan işçi olanlara
ne demeli?
Özür dilerim sözlerim yanlış anlaşılmasın! Ben rencberliĝi, çobanlıĝı,
işçiliĝi hakir görmüyorum, küçümsemiyorum. Özellikle de saygı duyuyorum.
Hatta ben de bir rencber ailesinin çocuĝuyum, işçilik yaptım bundan
utanmıyorum hatta gurur duyuyorum. Kendilerini yurtsever gören ve hatta
Kurd hakları için mücadele eden bazı şahısların yeri geldiĝinde cemaat
ve toplumlarda (düĝün, gece, sünnet, mevlid ve benzeri yerlerde) hakları
olmadıkları halde kendilerini aĝa kabul ettirmeye çalışanlara sesleniyorum!
Ne
iseniz o şekilde kendinizi tarif edin, yalanlara, palavralara ne lüzüm var?
Hele hele ihlaslı insanları kendi yalanlarınıza şahit tutmayın, inanın ki
siz bile yalanlarınıza inanmıyorsunuz! Cemaat nasıl inansın? Eĝer sizin
yüzünüze birşey söylemiyorlarsa, o onların kendi ailelerinden aldıkları
temiz eĝitim ve terbiye icabıdır. Yoksa kimsenin sizi insan yerine koyduĝu
yok ama haberdar deĝilsiniz galiba!
Memleketimizde herkes birbirini tanıyor ve kimin ne olduĝu
belli olsa da, Avrupada tam tersine, herşey karışık.
Kendisni aĝa ve siyasetçi ilan eden bir sürü sahte mahluklar türedi. Babası
ajan, annesi, bilmem ne! Kardeşi tim, amcası korucu ve işin mühim tarafı da,
kendisi Avrupaya gelinceye kadar devletle işbirliĝi yapan, düzenin
partileri kapısında köle gibi çalışan, onlara yaranmak için köylüsünün,
akrabasının oylarını satan sahte siyasetçiler!
Memlekette kanı beş para etmeyen, şahsiyetsiz insanlar burada kendilerini
aĝa ve beg ilan ediyorlar. Yine bulundukları kurum ve kuruluşlarda görev
icabı biraz hürmet gören insanlar, kendilerini insan saymaya başladılar.
Hani derler kûçik di bin siya erebê da dikeve zendike ku ew siya, siya dêla
wi ye. (köpek araba altında yatarken, arabanın gölgesini kendi kuyruĝunun
gölgesi sanırmış)
Bazı kurnaz insanlar da vardır ki, öyle yalan söylüyorlar, öyle atıyorlar ki
inanmak için düpedüz ahmak olmak gerek. Üstelik bu yalanlarına toplum içinde
başkalarını da kendilerine şahit gösterirler. Toplum içinde ailenden aldıĝın
terbiye icabı onu kırmak istemezsin, yalanlamak istemezsin ama, o bir türlü
anlayamıyor ve habire dayatıyor.
Bire
zavallılar!... Biraz az atın da civcivler yesin derler!
Hani derler ya, adamın biri daĝda gördüĝü arslandan bahsediyormuş. Oĝlu
demiş baba cemaat içinde çok yalan söylüyorsun bazen hiç kimse inanmıyor.
Bir dahaki sefere sen yalan söylerken ben öksüreceĝim sen biraz aşaĝı
inersin, böylece ortayı idare ederiz.
Baba-oĝul anlaşmışlar. Yine birgün adam cemaatte kendi hünerlerinden
bahsederken:
Efendin ben geçenlerde bir arslan gördüm, inanırmısınız kuyruĝu tam 10
metre idi. Çocuk öksürmüş ehh demiş 10 yoksa da 5 metre vardı. demiş.
Çocuk yine öksürmuş, Eeee 5 olmazsa da 2, 5 vardı deyip çocuĝun her
öksürüĝü ile biraz aşaĝı iniyormuş. Eh canım 2,5 yoksa da mutlaka bir metre
vardı, yok yarım metre vardı gibisinden.....
Ama bizim yalancı aĝa ve beyler bunu da anlayamazlar!
Sen öksürdükçe onlar deĝil aşaĝı, yukarı çıkıyorlar.
Efendim ben memlekette aĝa idim! Sen öksürüyorsun, o biraz daha yukarı
çıkıyor zaten babam da aĝa idi Sen öksürmeye devam ettikçe, o yukarı
çıkmaya devam ediyor! Efendim benim memlekette şu kadar malım vardı, 1000
tane koyun, beşbin tane deve, bilmem ne kadar şu veya bu!...
Peki sormazlar mı adama mademki o kadar zengin ve maldar idin de buraya
Alman sosyalamtının (fakir-fukara fonu) kapısında ne işin var?.. Attıĝın
yalanlara başkalarını şahit tutarak nereye kadar varacaksın?
Bilmezmisin aĝalıĝın şartları var!
Başkaları senin karektersiz şahsiyetine boyun eĝmek veya sana hizmet etmek
zorunda mıdırlar?
Bunları neden
anlamıyorsun?...
Bırak kendi kendini methetmeyi de, eĝer sende methedilecek birşey varsa
bırak ta halkımız seni methetsin! Birgün o yalanlarınla kurbaĝa misali
çatlayıp gideceksin de kimse ardından rahmet bile okumaz, hatta bazıları şu
dari dünyadan bir pislik gitti de kurtulduk diye sevinmesinler! Hani derler
ki;
Bi sazlıkta bir kurbaĝa
Görmüştü bir büyük boĝa
Ben de kendimi biraz sıkar
Olurum bir boĝa kadar
Kurbaĝa kendini sıktı biraz
Dediler ki bu çok çok az
Bu kadarla boĝa olunmaz
Biraz daha gayret etti
Çatlayarak öldü gitti.
01.04.2001
M.Nureddin Yekta
|