Dinsiz ve
namussuzlarla memleketi idare etmek!
Bismihi Teala.
Allah’a Hamd Resulüne Salat ve Selam olsun.
Yazıma, Atatürk’ün 10 Temmuz 1923 tarihinde Kazim Karabekir’e anlattıĝı bir
sözle başlamak istiyorum. Şöyle diyor Atatürk:
"Dini ve namusu olanlar kazanamazlar! Fakir kalmaya mahkumdurlar. Böyle
kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün deĝildir. Bunun için, önce din
ve namus telâkkisini kaldırmalıyız. Partiyi, bunu kabul edenlerle
kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz! Bu suretle kalkınma
kolay ve çabuk olur!"
Evet, bu sözlerin tamamı Atatürk’e aittir ve bu sözlerini özel hallerde çok
yakın dostu olan Kazim Karabekir’e söylemiş.
Yaşadıĝımız bu dünyada çeşitli
din ve inançlara mensup insanlar olduĝu gibi, çeşitli ahlaka da sahip
insanlar vardır. Ama şurası bir gerçektir ki, yeryüzünde milyonlarca dinsiz
ve namussuz insan olmasına raĝmen, hiçbir insan namussuz da olsa, kimseye
namussuzluĝu tasvib etmez, ona önermez. Hatta en namussuz insan bile, toplum
içinde kendisini namuslu göstermeye çalışır. Zira namussuzluk kötü bir
ahlaktır ve hiç kimse bu sıfatla anılmak istemez! Ama bir devlet kurucusu
kalkıpta, halkı müslüman olan bir ülkede, dinsizliĝi ve namussuzluĝu
benimsemesi ve hatta dostlarına tavsiye etmesi inanılır birşey deĝil!...
Hatta bununla da yetinmeyip, partisini özellikle dinsiz ve namussuz
insanlardan kurmak istemesi ve bu haliyle insanlara örnek olması çok
düşündürücüdür!....
İnsanoĝlunun yeryüzünde toplu olarak yaşadıĝı günden bugüne kadar geçen
zaman diliminde, toplum içinde namuslu insanlar olduĝu gibi, namussuz
insanlar da olmuştur. Kur’an-i Kerim ve Hadisi şeriflerde bunlara dair
birçok delil vardır. Her zaman namuslu ve dürüst insanlar medhedilmiş ve
diĝerleri yerilmiştir. Ama dünyanın hiçbir yerinde namussuz ve alçakları
medheden bir esere rastlamak mümkün deĝildir. Bizim amacımız burada
kimseye hakaret etmek deĝil ama, hakketmedikleri halde bazılarını gazi, dürüst, namuslu ve hatta veli ilan eden
dalkavuk din adamları ve tarihçileri uyarmaktır. Devlet idaresinde „Namussuzun
namusluya, dinsizin dindara, dolandırıcının dürüste tercih eden bu şahısları putlaştırmanın
bir manası yoktur!“
Bu iddia yanlıştır!.. Kimden gelirse gelsin bu tesbitin doĝru olduĝunu hiç
kimse iddia edemez. Ayrıca ünlü birinin aĝzından çıkması, ya da onun
tarafından ileri sürülmüş olması, ona hiçbir deĝer kazandırmaz. Ancak
peşinden giden insanların neyi neye tercih ettiklerini gösterir o kadar!..
Dinsiz ve namussuz insanlarla, bir ülkenin kalkınabileceĝini hiç kimse iddia
edemez! Bugün dünyanın bütün devletlerindeki hükümetler, memleketlerini
namussuz, dolandırıcı, çete ve mafyadan kurtarmak için vargüçleriyle
çalıştıklarını görüyoruz.
Bu iddia zerre kadar doĝru olsaydı, bugün özellikle yine 80 yıldır
memleketlerini dinsizlikle idare eden Sovyetler Birliĝi ve Doĝu Avrupa
ülkeleri iflas etmezdi. Atatürk de koministler gibi dini devletten ayırdı,
80 yıl geçtikten sonra memleketin haline bakın! Devletin başındakiler, Parti
başkanları ve daha nice devlet adamı yolsuzluk yapıyor. Demirel’in yeĝeni
bir sürü banka batırdı.
Demirel’in
suçu nedir sormayın. Zira Türkiye’nin yanısıra Azerbeycan Devlet Başkanı ile
bile temasa geçerek yeĝeni için destek istediĝine göre, kim bilir Türkiye’de
kaç kişiyle temasa geçti. En yakın dostu Cavit Çaĝlar bile dürüst çıkmadı.
Onca yıl din yasaklandı, camiler kapatıldı, hatta Doĝuda kürd
hareketlerini bastırmak için camiler, kışla yaptırıldı, koĝuş yaptırıldı,
hatta bazen ahıra çevirildi, atlar baĝlandı ama neticede Îslan Dini'ne yenik
düştüler ve yapmacık ta olsa bir Diyanet teşkilatını kurmak zorunda kaldılar.
Atatürk yaşasaydı görecekti, dinsiz sistemlerle idare edilen devletler, tam
seksen yıl dini yasakladıkları, kiliseleri ve camileri kapattıkları, dini
inanışları yüzünden onbinlerce insanı katlettikleri, bütün namuslu kişilere
kan kusturdukları, dalkavuk, korkak, evet efemdimci ve en yakınlarını bile
devlete ihbar edici namussuz insanlar yetiştirdikleri halde kalkınamadılar.
Aksine büyük felaketlerle karşıkarşıya kaldılar. Türkiye’nin geride
kalmasının tek sebebi budur.
Kalkınmada hedef insandır teknik deĝil! Yani insanın daha huzurlu, daha
güvenli yaşamasıdır. Teknik insanın hizmetinde olduĝu müddetçe faydalıdır.
İnsanı, insanlıktan çıkaran tekniki gelişmelerin kime ve neye faydası
olacaktır? İnsanı, makinanın kölesi yapan, demiri, ve çeleĝi insan yerine
koyan bir tekniĝin, bir sistemin, canavardan ne farkı olabilir?
İlmin ve tekniĝin bir ahlak dünyası olabilir mi? Elbetteki olamaz. Ahlak,
dinin özüdür.
Din güzel ahlaktan ibarettir. Dinsizlik ve namussuzluk insanı, insanın kurdu
haline getirmekten başka hiçbir fayda saĝlayamaz. Bütün çektiklerimiz,
dinsiz ve namussuz insanlar elinde, medeniyyetten, teknikten ve kendi kültür
deĝerlerimizden kopmamızdan kaynaklanmaktadır.
Leo Buscaglia, „İpin Ucu“ adlı kitabında, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki
büyük teknik gelişmeye raĝmen, dinsizlik ve namussuzluk canavarının,
insanları pençesinde nasıl inlettiĝini, perişan ettiĝini rakamlar vererek
ortaya koyuyor. Onun resmi rakamlara dayanarak 1990 lı yıllarda çizdiĝi
tabloya şöyle:
¨ Ameriak Birleşik Devletleri’inde bir günde dokuzbin yetmişyedi çocuk
doĝuyor. Bu çocuklardan binikiyüz seksenikisinin babası belli deĝil.
¨ A.B.Devletlerinde bir günde, ikibin yediyüz kır (2740) çocuk evden kaçıyor.
¨ Bir günde altmışdokuz kişi intihar ediyor!
¨ Her yirmi dakikada bir kişi öldürülüyor.
¨ Her sekiz dakikada bir kişiye tecavüz ediliyor.
¨
Her altmışaltı saniyede bir eve hırsız giriyor.
¨ Her otuz saniyede bir araba soyuluyor!
Ve Amerika Birleşik Devletlerinde, ruh saĝlıĝı üzerinde yapılan bir anket
sonucunda, insanların ancak yüzde yirmisinin mutlu-huzurlu olduĝu ortaya
çıkıyor.
Beĝendiniz mi? Böyle bir cemiyette, her an korku içinde yaşamak
istermisiniz.
Peki Amerika’da, teknik dev adımlarla ilerlerken, bu dehşet verici
canavarlıĝın sebebi nedir?
Amerika’da, dinsiz ve namussuz adamların meydana getirdikleri bu büyük
buhranı, bu insanlık dışı yaşamı teknik neden önleyemiyor?
Dinsiz ilim
kördür!
İlimsiz
din ise topal! İnsanlık alemi inancından uzak kaldıĝı müddetçe, insanlık,
İslam’ın yaktıĝı ışıĝa, hak yola gözlerini yumduĝu müddetçe, canavarlaşmaya
devam edecektir.
30-40 yıl devletin başına bela olan bazı idarecilerin yolsuzlukları gün
geçtikçe ortaya çıkarken, Atatürk’ün bu sözlerinde ne kadar yanıldıĝını daha
rahat anlayabiliyoruz. Örneĝin bir zamanlar dürüst ve namuslu kabul edilen
Demirel’in dostu ve arkadaşı Cavit Çaĝlara bakın. Dürüstlüĝüne o kadar
güveniliyordu ki, hatta Abdullah Öcalan’ın getirilmesinde özel uçaĝı
kullanılmıştı. Demirel’in sık sık kendisini medhettiĝi adam neler yaptı?
İşte Demirel:
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel:
Çağlar benim dava arkadaşım (12 Temmuz 1992)
Demirel bugün de farklı düşünmüyor. Aksi halde 1999 Aĝustos’unda C.
Çaĝlar’ında içinde yer aldıĝı ve basına sızdırılan o meşhur fotoĝraf için
„onlar benim ailem“ diyerek fotoğrafta yer alanların kendi korunması altında
olduğunu ilan etmezdi. Hala Çaĝların uçaĝına binebiliyorsa, demekki daha
evvel bütün bu yolsuzluklardan haberdar idi.
Şimdi C. Çaĝların S. Demirel’in himayesinde yaptıĝı iddia edilen ve 1992-93
tarihlerinde basında yer alan bazı notlara bir göz atalım.
1- Devlet Bakanı Cavit Çağlar kendisine bağlı Ziraat Bankası'nı zarara
uğratarak büyük çıkar sağlamakla suçlanıyor. Kamuoyu soruyor: Demirel,
hükümete zarar verdiği halde neden Çağlar'ı bakanlık koltuğunda tutuyor?
Çağlar'ın adı Demirel hükümeti kurulduğundan beri hep bir takım "iş"
meseleleriyle gündeme geldi. Sifaş hisselerinin "iki lot Cavit" diye
satılması, Pakistan'dan dampingli iplik ithalatı, tarım arazisini ucuza
kapatıp site yapmak ve son olarak da Ziraat Bankası'na olan kredi borcunu
233 milyar lira indirtmek... Çağlar'ın hala bakanlık koltuğunda oturabilmesi
ise "Demirel'in vefa borcu"yla açıklanıyor." 9 Temmuz 1992 - Sabah
2- Demirel, "Cavit Çağlar benim dava arkadaşım. Hakkında bazı ithamlar var
diye onu feda etmem. Borç tasfiyesinde siyasi nüfüz yoktur. Çağlar
mültitrilyoner. Devletten niye menfaat sağlasın? Bankalar benim
sorumluluğumda Çağlar'ın değil.
Kuyumuzu
kazıyorlar, ama boşuna" dedi. 12 Temmuz 1992 - Milliyet
3- ANAP lideri Mesut Yılmaz, bankaya olan bazı borçlarını sildirdiği ve
usülsüz kredi kullandığı öne sürülen Devlet Bakanı Çağlar için, "Bu
yolsuzluklar ortaya çıkmasına rağmen, Demirel neden ses çıkartmıyor? Onu
elbette harcayamaz. Çünkü Çağlar'ın Ziraat Bankası'ndan aldığı 29 milyon
dolar ihracat kredisi, Süleyman Bey'in iktidara gelmesi için seçimlerde
harcandı. O da başbakan olunca Cavit'i bankaların başına getirdi" dedi. 17
Temmuz 1992 - Milliyet
4-Başbakan Demirel'in bir iç genelgeyle Krediler Yüksek Kurulu Başkanlığı'na
getirdiği Devlet Bakanı Çağlar, kendi şirketleri için kamu bankalarından
kaynak sağlama girişimlerini sürdürüyor. Ziraat Bankası'na olan kredi
borçlarının 223 milyarlık bölümünü affettiren Çağlar, bu kez de Vakıfbank'tan
2 milyon dolar (yaklaşık 14 milyar lira) kredi kullandı. 24 Temmuz 1992 -
Sabah
5- Başbakan Demirel, petrol zengini Kazakistan'ın Cumhurbaşkanı Nazarbayev'i
Bursa'ya götürerek, Devlet Bakanı Cavit Çağlar'ın iki tekstil fabrikasını
gezdirdi. Konuk cumhurbaşkanı, fabrikalardaki üretim teknolojisine hayran
kalırken, Demirel'in Çağlar'ın fabrikalarının gezdirilmesi için aracı olması
çeşitli yorumlara yol açtı. 5 Ağustos 1992 Hürriyet
6- Başbakan Demirel'in Kazakistan Cumhurbaşkanı Nazarbayev'i Bursa'ya
götürüp Cavit Çağlar'ın fabrikalarını gezdirmesi üzerine yine günün adamı
haline gelen Bakan Çağlar, Kazakistan ile herhangi bir işbirliğine
girmeyeceğini belirtti. Tekstil ihracatından Türkiye'ye çil çil dolar
getirdiğini söyleyen Çağlar, "ABD'de bütün senatörler, bakanlar işadamıdır.
Türkiye'de de bir Çağlar girmiş. Aslında bizim gibi adamların heykelini
dikmek lazım" dedi. 7 Ağustos 1992 - Sabah
7- ANAP lideri Mesut Yılmaz, İlksan ve Ziraat'ten sonra şimdi de hükümeti
sarsacak üçüncü bombaya hazırlanıyor. Yılmaz'ın, Devlet Bakanı Cavit Çağlar'ın
şirketleri Polylen ve Sifaş'a Vakıflar Bankası'nca açılan kredilerin usülsüz
olduğu yolunda Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu'nun raporunu konu ettiği
belirtildi. 16 Nisan 1993 mtamer@milliyet.com.tr
Bir örnek daha, Türkeş’in serveti tedbirli
(Gökçer Tahincioplu, Ezelhan Üstünkaya - Ankara)
MHP’nin Başbuğu Alparslan Türkeş’in İngiltere’de ortaya çıkan ve iki
eşinden olan kızlarını birbirine düşüren 1.2 trilyon liralık servetinin,
ölümünden bu yana kullanılamadığı ortaya çıktı.
Türkeş’in 4 Nisan 1997’deki ölümünün ardından, mirasın büyük bölümünün
mahkemelik olan üç kızının arasında bölüştürüldüğü belirtilirken, Alparslan
Türkeş’in İngiltere’deki "Detıtche Bank Privote" bankasının "0700245" nolu
hesabında da 575 bin mark, 845 bin 475 dolar, 367 bin 549 sterlin parası
bulunduğunun anlaşıldığı kaydedildi.
İddianamede, ilk eşten olan kızların, "ölümünden önce Türkeş’e boş bir
kağıda imza attırdıkları ya da imzasını taklit edip paraları kendi
hesaplarına aktardıkları" kaydedildi.
Kimse hesap soramaz
Eşinin ölümünün ardından ciddi bir malvarlığına sahip olmadıklarını öne
süren Seval Türkeş, ortaya çıkan 1.2 trilyonluk servet için "Türkeş,
Türkiye’ye miras bıraktı. Türkeş’in tabii ki parası olacak. Türkeş’e kimse
hesap soramaz" diye değerlendirdi. Seval Türkeş, Alpaslan Türkeş’in
ölümünden sonra mağdur edildiğini söyleyerek, "Hiçbir belgeye ve bilgiye
dayanmadan kişilik ve ailemin mahremiyetine saldırıldı. Bizim gibi aileler
toplum adına savaştı" dedi.
Tuğrul Türkeş: Beni karıştırmayın
Alpaslan Türkeş’in oğlu Tuğrul Türkeş de, miras tartışmasında sessiz kalmayı
tercih etti.
Türkeş, "Yargıya intikal eden bir konu. Tartışma dışında kalmak istiyorum"
dedi.
Bu
para MHP’nin mi?
İSTANBUL Milliyet
Kızı Ayyüce Türkeş’in yargıya başvurmasıyla Alparslan Türkeş’in
İngiltere’deki bir bankada ortaya çıkan 1.2 trilyon liralık nakit serveti,
TBMM’ye yapılan resmi mal beyanında da yer almadı. Türkeş’e ilişkin resmi
bildirimlerde yer almayan paranın MHP’ye ait olup olmadığı sorusu gündeme
geldi.
Türkeş’in ölümünden hemen sonra MHP kadroları arasında yaşanan miras kavgası
ve peşine düşülen partinin yaklaşık 5 trilyon lira parası sır oldu. MHP,
kayıp evler ve arabaların akıbetini öğrenmeye çalışırken, Milliyet’in 22
Ağustos 1997’deki "Türkeş’in kayıp çantası" manşeti bomba etkisi yarattı.
Haberde Türkeş’in, ölümünden bir gün önce Almanya’dan içinde 625 bin mark
bulunan çantayla döndüğü, Türk kurultayı için getirildiği tahmin edilen
paranın kaybolduğu vurgulandı.
Resmi servet beyanında yok
Alpaslan Türkeş’in, TBBMM’ye resmen yaptığı beyanda da, İngiltere’deki bir
bankada ortaya çıkan paralar yer almadı. Liderlerin Malvarlığını Soruşturma
Komisyonu’nca açıklanan Türkeş’in resmi servet beyanı şöyle:
İstanbul Yakacık’ta arsa ve ev n İzmir Özdere’de arsa, ev n Ankara Oran’da
bir ev n Fethiye’de kooperatiften hisse Ankara’da eşinin üzerine ev, İzmir
Konak’ta daire, Ankara Çankaya’da iki daire, Ankara Altındağ’da arsa, Konut
Yapı Kooperatif’ten hisse, Kocaeli Gebze, İstanbul Üsküdar’da arsa n 1991
model Mercedes ve 1994 model Audi marka otomobil n 25 bilezik, 60 Cumhuriyet
altını n 45 bin mark, 2 bin dolar, 2 milyar 611 milyon lira nakit para. ©
2001 Milliyet
* * * * *
Evet işte Atatürk ve geride bıraktığı Türkiye! Yazıma başlarken bir
gazetenin eski sayısından bir yazıyla konuyu açmak istedik. Eski derken o
kadar çok ta eski deĝil. Zaman Gazetesi 1-Kasım-1991 tarihli sayısı.
Gazetyeye o zamanlar „haftada bir“ köşesinde Yavuz Bülent Bakiler isimli
şahıs şöyle yazıyor:
İsmet Bozdaĝ’ın PAŞALAR KAVGASI’nda, merhum Kâzim Karabekir’in bir hatırası
ne kadar dikkat çekici!... Bakın K. Karabekir paşa neler anlatıyor:
10 Temmuz 1923’de Ankara istasyonundaki özel kalem binasında, parti
nizamnamesini (tüzük) müzakereden sonra Gazi (atatürk) ile yalnız kalarak
hasbihallere başladık.
„Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkumdur!“ dediler. Kendisini Hilafete
ve Saltanat makamına layık gören ve bu hususlarda teşebbüslerde bulunan, din
ve namus lehinde türlü sözler söyleyen ve hatta hutbe okuyan; benim, kapalı
yerlerde başaçıklıĝımla latife eden, fes ve kalpak yerine kumaş başlık
teklifimi hoş görmeyen Mustafa Kemal Paşa, benim hayretle baktıĝımı görünce
şu izahati verdi.
"Dini ve namusu olanlar kazanamazlar! Fakir kalmaya mahkumdurlar. Böyle
kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün deĝildir. Bunun için, önce din
ve namus telâkkisini kaldırmalıyız. Partiyi, bunu kabul edenlerle
kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz! Bu suretle kalkınma
kolay ve çabuk olur!"
Cenab-i Allah Kuran-i Kerim'de Hz. Peygamberimizi bize örnek gösteriyor.
Bütün hayatımızda, ibadetimizde, topluma karşı olan görevlerimizde,
dürüstlükte ve insan hayatını kapsayan bütün konularda Hz. Muhammed bize
örnektir. Ne mutlu O'nu kendisine rehber kabul edenlere..
Saygılarımla
01.03.2001
|