Malper/Anasayfa

M.Nureddin Yekta'nin sayfasina hoş geldiniz!..

 

Güncel yazılar

İslami bir cemaat nasıl olmalı?

İslam aleminde o kadar çok cemaat varki bugüne kadar hemen hemen hiçbir yerde hedeflerine ulaşamadılar. Bunun birçok sebebi var elbette, belki hepsini burada sayacak deĝilim ama kısaca da olsa biraz temas etmek istiyorum.
Cemaater hedeflerine ulaşamıyorlar dedik, aksine zamanla içinde bulundukları devletlerin sistemleriyle barışır, rejime entegre oluyorlar. Birçoĝu geçen zaman zarfında güvenirliliĝini kaybetmiş, bazıları da islama uymayan eylemleriyle hizmet yerine birçok tahribata sebep oldukları gibi dünya kamuoyunda da damgalanmışlardır. Artık bundan sonra kendilerini feshetmekten başka çareleri de yoktur.

Peki nasıl bir cemaat ?
Ben bunu bütün islam alemi için deĝil de, Kurdistan Bölgesi için bir örnek olarak ele almak istiyorum.

Bence islami bir cemaat genelde bütün Îslam alemi, özelde Kurdistan Bölgesinde yaşayan halkların meşru haklarını elde etmek için kurulmalı. Bu cemaat bağımsız, hiçbir Hereket, kurum, kuruluş ya da cemaatin bir kanadı veya uzantısı olmadığı gibi, hiçbir devlet veya gücün güdümünde olmayan, gücünü sadece Allah’tan ve ihlaslı müminlerden alan yeni bir kuruluş olmalıdır.

Neden yeni bir cemaat?
Halihazırda İslama hizmet ettiklerini iddia eden bir çok islami cemaat mevcuttur, bunları biliyoruz. Ancak cemaatlerin kuruluş ve icraatlarına baktığımız zaman, birçok cemaatin İslami çizgiden uzaklaştığı nı görüyoruz. Bizim görüşümüze göre mevcut cemaatleri (buna parti, örgütler ve dernekler de dahildir) üç kategoride sınıflandırabiliriz.


1) Kuruluşu dış güçler tarafından olan cemaatler:

Bu tür cemaat, örgüt-partilerin arzu ettiğimiz hedefe ulaşmaları sözkonusu olamaz. Çünkü kuruluşlarında hedef, ihlaslı müslümanları zamanın akımında mevcut sistemlere entegre etmek, pasifize etmek ve umutsuz kılmaktır. Bu açıdan taĝuti düzenler hedeflerine varmışlardır diyebiliriz. Örneğin birçok cemaat ve tarikat dergahları, İslam’ı namaz kılmak, oruç tutmak gibi sadece ibadet dini olarak görmekte ve seçimlerde oyunu herhangi bir sağ partiye vererek, kamil mümin olduklarını kabul etmektedirler.

Yaptıkları hizmetin tamamı laik düzeni ayakta tutmak içindir. Laikliğe, kemalizme tek bir kelimeyle de olsa dokundukları yoktur. Kendilerine sorduğunuz zaman derler ki "biz takiyye yapıyoruz". Takiyyeyi sorsanız, hakkında bir kelime bildikleri yoktur. Biraz daha sıkıştırırsanız "abilerimiz ya da büyüklerimiz bilirler" diye cevap verirler. Hz. Muhammed Peygamberimizin yakasına yapışıp hakkını istiyen, hatta kimi zaman O'nu sorgulayan Sahabei Kiram-ı örnek alırsak görüyoruz ki, icraatlarda Peygamberlerin bile sonsuz selahiyetleri yoktur. Onun icin Cenab-ı Allah Kur'an'i Kerim'de "Onların işleri, aralarında danışma iledir" (Şura/38) buyurarak Îslam Devleti ve müslümanların menfaati için müslümanların kendi aralarınde meşvere ile icratta bulunmaları gerektiĝini bildirmiştir. Bu ayeti kerime, Îslami idare şeklinin, müslümanların kendi aralarında seçecekleri Şuranın kararlarına dayandığına delil olarak gösterilmiştir.
Bu cemaatlerin yaptıkları ise tam tersinedir. Kur'an'ın hangi ayetinde ya da Resulullah'ın hangi hadisinde kayıtsız şartsız liderlerin sözlerine bağlanmak vardır? Ya liderler taguti devletlerin ajanları ise? Ya liderlerin gittikleri yol yanlışsa!....

Kimisi Kutsal İslam Dinini laikliğin, demokrasinin, kemalizmin hizmetine sunmakta, kimisi ise bu Yüce Dini, sosyalistlerin bir yan kuruluşu haline getirerek, ve hatta bu hareketlerin sözümona liderlerini Ululemir kabul ederek onlara tabi olunmasını vacip kabul etmektedirler. Oysa Cenabi Allah şöyle buyuruyor: "Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygamber’e ve sizden olan Ulul-emre (idarecilere) itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız- onu Allah'a ve Rasulüne götürün (Kur'an ve Sünnete göre halledin); bu hem hayırlı hem de netice bakımından daha güzeldir.” (Nisa/59)

Ne demek sizden olan Ulul-Emir?... Allah’ı Rabb, Hz. Muhammed’i Rehber kabul edenler, icraatlarında İslami çizgiden taviz vermeyenlerdir sizden olanlar. Yoksa şan, şöhret veya dünyalık menfaatlar için şu veya bu beşeri sistemlerin ya da dinsiz, imansız kişilerin peşinden giden sözüm ona liderlerin neresi bizden yana! Nasıl bizden ululemir olurlar?… İslami kurum ve kuruluşlar adına basına demeç veren, veya televizyonlarda çıkan ve imansızlara yaranmak için onların ağzıyla konuşan kişilerin İslamla ne alakası vardır ki, hatta bizden olsunlar ve biz de onlara itaat edelim! Müslümanların uyanık olmaları lazım!.. Neler görmedik ki?.. Dünya metaı uğruna kafirleri Mehdilikle peygamberlikle sıfatlandıran sahte din adamı bozuntularından, „eğer bugüne kadar laiklik hakkında tek bir kötü söz söyledimse şerefsizim“ diyen dalkavuk ve ikiyüzlülere kadar bir çok insan gördük. Bunları tanımak lazım!... Siz bunların peşinden onlar ise, zamanın firavun ve nemrutlarının peşinde gidiyorlar, haberiniz var mı? Halbuki onların peşinden gitmek insanı sadece küfre götürür. Hiçbir konu ve hiçbir sorun (ulusal sorun da olsa) müslümanın kafirleri veli tanımasını haklı gösteremez. Sözümona o liderlerin amaçları İslam degil, saf müslümanları kandırarak tağuti güç ve devletlere zaman kazandırmak!
Mekke dönemi deyip müslümanları uyutuyorlar. Mekke dönemi kaç yıl sürmüştü? Sadece 11 yıl... Ama bunların Mekke dönemi asırlarca sürer, neden?... Müslümanlara yapılan bunca zülümlere karşın hiçbir sözde liderin bir açıklamasını duydunuz mu? Yeri geldiğinde müslümanların ordulardan atılmalarına imza atmaktan çekinmeyen ve İsrail ile askeri ve siyasi antlaşmaları gururla kabul eden liderler mi Ulul-Emir?!...
Ulul-Emr’e itaat, ancak onun İslami çizgiden taviz vermemesi ile mümkündür. Ve Kur’an’a göre halk ile Ulul-Emir arasında vuku bulacak ihtilafları yine Allah’a ve Resulüne götürmek gerekir. Oysa bu sözümona ulul-emirler ne Allah’ın gönderdiklerine ve nede Peygamberin söylediklerine başvururlar!...
İslam düşmanlarını kendine rehber kabul eden ve onların peşinden gidenlerin degil Ulul-Emir olması, mümin olması bile kabul edilemez!...

“Ey iman edenler! Eĝer kafirlere uyarsanız, gerisin geriye (eski dininize-kendi dinlerine) döndürürler de, hüsrana uĝrayanların durumuna düşersiniz.” (1)

“Allah'a itaat edin, Resulüne de itaat edin ve (kötülüklerden) sakının. Eĝer (itaatten) yüz çevirirseniz, bilin ki Resulümüzün vazifesi apaçık duyurmak ve bildirmektir.” (2)

”Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar, zandan başka bir şeye tabi olmaz, yalandan başka söz de söylemezler.” (3)

“Sabah akşam Rabblerine, O'nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte candan sebat et. Dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan çevirme. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğme!” (4)

"O halde, kafirlere boyun eğme ve bununla (Kur’an ile) onlara karşı olanca gücünle büyük bir savaş ver!” (5)
Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyen aşırı gidenlerin emrine uyma !..(6)

“Kafirlere ve münafıklara boyun eğme. Onların eziyetlerine aldırma. Allah’a güvenip dayan, vekil ve destek olarak Allah yeter. (7)

“Ey iman edenler ! Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin. İşlerinizi boşa çıkarmayın.“(8

„Siyaset yapıyoruz, takiyye yapıyoruz“ deyip yıllarca müslümanları uyuttular. Kimi kandırıyorlar? „Onlar (kendi akıllarınca) güya Allah’ı ve müminleri aldatırlar. Halbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar da farkında değildirler.“ (9)

„Bunlar müminlerle karşılaştıkları vakit (biz de) müminiz derler. Şeytanları ile başbaşa kaldıklarında ise: Biz sizinle beraberiz, biz onlarla (müminlerle) sadece alay ediyoruz, derler.“ „Gerçekte, Allah onlarla alay eder de azgınlıklarında onlara fırsat verir, bu yüzden onlar bir müddet başıboş dolaşırlar.“ „İşte onlar, hidayete karşılık delaleti satın alanlardır. Ancak onların bu ticareti kazançlı olmamış ve kendileri de doğru yola girememişlerdir.“ (10)


2) İhlaslı ama pasif veya saf cemaatler:

Bu tür cemaatleri de iki kısma ayırabiliriz.

A) İhlaslıdır ama kendilerine sadece bir İslam alimini örnek almış ve bir asır evvelki siyasetle çalışmaktadırlar, onyıllardır çalışmalarından bir arpa boyu yol almış değillerdir. Onlara göre medreselerde, tekkelerde ders okumak, zikir yapmakla İslam hakim olur! Böylece daha asırlarca hizmet yapsalar kazanacakları bir şey olmaz ve tağuti rejimlere de bir tehlike arzetmezler. Cihadları sadece kalb ve bazen de dilden öteye gitmemekte, İslami inkilab için herhangi plan ve projeleri bulunmamaktadır. Bundan dolayıdır ki, yıllardır sistem kendilerine ses çıkarmamakta ve hatta onlara göz yummaktadır. Özellikle seçim zamanlarında da onlardan istifade etmektedirler.

B) Saf ve tedbirsizdirler. İslami örgütleri Mevlana Celaleddini Rumi dergahına benzetiyorlar ve „ne olursan ol, kim olursan ol yeterki gel“ mantıĝıyla cemaatlerini kontrol etmekten acizdirler. Bunu fırsat bilen kefere sistemleri, cemaatin içine kendi adamlarını yerleştirerek tamiri mümkün olmayan tahribatlar yapmaktadırlar. Son zamanlarda vuku bulan olaylar bunun bir örneğidir. Taĝutilerin kendilerine bir ara ses çıkarmamalarını, onların kendilerine dost oldukları gafletine düşerler. Oysa „onların dinine girmedikçe bizden razı olmaları imkansızdır“.

Savaş taktikleri çok önemlidir. Düşmanlar bazen sessiz kalabilirler yada öyle görünebilirler, aldanmamak lazım. Cemaatlerin içine kendi adamlarını yerleştirerek hedef saptırabilirler. Yön değiştirtebilirler. En güvendiğiniz elemanınız olsa bile hedefe giden yolda bir aksaklığa sebebiyet verdimi üzerinde durmak lazım, araştırmak lazım, yoksa bir çok cemaatin yok olup gittiği gibi siz de yok olmaya mahkum olursunuz.


3) İhlaslı ama başka devlet ve güçlerin etkisinde ve hatta onların hesabına çalışanlar:

Bu tür cemaatler ne kadar ihlaslı olurlarsa olsunlar müslüman kürdlerin dertlerinden, çilelerinden habersizdirler. Kendileri Kürdistan’a ve müslüman kürdlere sahip çıkmadıkları gibi, özgürlükleri için mücadele eden kürd örgüt-parti ve cemaatlerine sempati ile bakmazlar. Hatta onları baği ve isyancı olarak görürler. Kendilerini Internasyonal İslami hereket olarak nitelendirseler de bu kavram sadece teoridedir, pratikte değildir. Buna örnek olarak bazı arap müslümanlardan müteşekkil cemaatleri verebiliriz. Ümmetçilik adı altında çalıştıklarını iddia etseler de aslında birer arap hareketidirler. Kürd meselesine yakınlıkları yoktur. Bugüne kadar kürd sorunu ile ilgili olarak bir çabaları görülmemiştir. Bunun gibi İran İslam Cumhuriyeti ve İran’daki hareketler de böyledir. Hizmetlerinin tümü İran Devletine ve Şia mezhebine yöneliktir. Kendi felsefe ve düşüncelerini kabullenen cemaatlere ve örgütlere (hatta gayri İslami de olsa) her türlü imkanları sağlamaktadırlar. Oysa müslümanları tek bir mezhep etrafında birleştirmenin mümküm olmadığını sanırım onlar da anlamışlardır.

Türkiye’deki parti ve cemaatlere gelince çoĝu Osmanlı zihniyetine sahiptir. Osmanlı İslamdan uzaklaştıkça güç kaybettiğini çok iyi bilen bu kuruluşlar, tekrar Osmanlıyı diriltmeye çalışmaktadırlar. Devri saadeti bırakıp Osmanlının yolunu tercih ederler. Devletle sıkı ilişkiler içerisindedirler. Devletin menfaatını herşeyin üstünde tutarlar. Kürd sorunu konusunda duyarsızdırlar. Hatta inkar konusunda laik ve sosyalist parti ve kuruluşları geride bırakırlar. Kendisini İslam Partisi olarak ilan eden Erbakan’ın partisinin kürd sorunu konusunda bugüne (01.12.2000) kadar hiçbir çözüm paketi yoktur. Hayır düzeltelim, kürd sorunu konusunda çözümleri var! İnkâr! İnkâr! İnkâr! Recai Kutan’ın Amerika gezisinde kendisine sorulan bir soruya cevaben “Türkiye’de kürd sorunu yoktur” demesi ve Nevzat Yalçıntaş’ın televizyonda açıkça “kürdçe televizyona izin verilmesi devletimizin üniter yapısına zarar verir” açıklamaları buna birer örnektir.

Bu güne kadar İnternational İslami Haraketler olarak ortaya çıkan cemaat ve kuruluşların teorilerini bir türlü pratiğe geçirdiklerini göremedik. Ve bunu rahatlıkla anlayabiliyoruz ki, Kürdlerin derdinden ancak bu halkın bağrından çıkan mücahidler anlayabilirler. Bu görevi ancak bunlar üstlenebilirler. Tarihe baktığımızda görüyoruz ki gönderilen tüm peygamberler önce kendi nefislerinden başlayarak, aile, kabile ve kavimlerini irşada koyulmuşlardır. Bu Hz. Peygamberimizin de metodudur aynı zamanda.

Kısacası bütün bunlar için, yeni bir cemaatin kurulması zaruretine inanıyoruz. Komşu devletlerin kürd halkının dostu olmadıĝını biliyoruz. Kendilerine lazım olduğu müddetçe kürd örgütlerini (İslami-gayri İslami) kullanıyorlar, işleri bitince de tekmeleyip atıyorlar. Kürdistan’ı kendilerine bir deneme tahtası haline getirmişler, istedikleri zaman her devlet 40 km. Ötekinin (sözde) sınırlarının içine kadar (kürdleri terörist ilan ederek) operasyonlar düzenliyorlar. Kürdistan ve Kürd halkı sözkonusu oldu mu, müslümanı da laiki de bir araya geliyor, kürd imha operasyonunda birleşiyorlar. Kafirlere, laiklere bir diyeceğimiz yoktur ama, ya kendilerine müslümanız diyenlere ne demeli? Kiraladıkları satılık sahte kürd din adamları sayesinde müslümanlık tellalığı yapıyorlar o kadar!

Mazlum Kürd halkının, gücünü sadece Yüce Allah’tan ve kendisinden alan bir cemaata ihtiyacı olduğuna inanıyoruz. Cenabı Allah hiç şüphesiz doğrularla beraberdir.

15.08.2005

M.Nureddin Yekta
---------------------------- ---------------------------------- ------


Not: (1-Ali İmran/149, 2-Maide/92, 3-En’am/116, 4-Kehf/28, Furkan/52, Şuara/151-152, Ahzab/48, Muhammed/33, Bakara/9, Bakara/14-15-16)

 

 

Güncel yazılar sayfasına dönebilirsiniz!