Ropörtaj
Dengê Mezlûma son
gelişmeler üzerine M.Nûreddin Yekta ile bir ropörtaj yaptı. Röpörtajda Güneyde
Federal Kurdistandan Türkiye Kürd sorunu konusuna kadar çeşitli konularda
sorularımızı cevaplandırdı.
Hocam Güneyde neler oluyor? Güneydeki Kürdler ne yapıyorlar? Son
günlerde özellikle iki büyük parti KDP ve YNK bazı ataklarda bulunuyorlar,
siz bunu nasıl deĝerlendiriyorsunuz?
Teşebbüsler gecikmiş te olsa olumlu. Malumunuzdurki 1991 yılından beri Güney
topraklarımızın bir kısmı Kürdlerin idaresindedir. 1991 yılında seçim
yapıldı, seçim sonucunda bir parlemento kuruldu, yani ortak bir parlemento,
ancak iki büyük parti bunu iyi deĝerlendiremediler, şahsi ve parti
menfaatleri ön plana alınarak iki parti arasında çatışma çıktı, yüzlerce
insanımız yok yere yaşamını yitirdi. Bununla da yetinmediler, dış güçlerden
destek istediler, bu şekilde işgalci güçlerin Kurdistana yerleşmesine de
yer verilmiş oldu. Bir yerde sanki dış güçlerin oradaki varlıĝı
meşrulaştırıldı, şimdi de çıkarmak istiyorlar, ama problem oluşturuyor.
Kardeş çatışmasından sonra iki parti ellerinde tuttukları bölgelerde kendi
hükumetlerini kurdular, yani iki Kurdistan haline getirdier. 1994 yılından
beri iki parlementoyla idare ediliyor, iki parlemento, iki askeri güç, yani
adeta iki devlet.
Ama son gelişmeler çok geç te olsa sevindiricidir. İki parti gücünü
birleştirdi, tek parlemento haline getirdiler, şimdi Kurdistan tek elden
idare ediliyor diyebiliriz. Her ne kadar küçük bazı pürüzler varsa da bundan
böyle yine bölünme veya çatışma gibi tehlikeli eĝilimlerin olmayacaĝını
ümit ediyoruz. Kurdistanın tek elden idare edilmesi, ilk etapta Federal bir
sistemle idare edilmesi için iki büyük parti sanki biribiriyle rekabet
halindeler. Gerek Irak iç siyasetinde, gerekse de dışarıya karşı tek söz,
tek yumruk halindeler, birinin sözü diĝerini de baĝlıyor, yada her biri
Kurdistanın tek sözcüsü gibidir diyebiliriz. Tabi diĝer küçük partiler de
bunları tüm gücüyle destekliyorlar. Bunun yanında diĝer üç parçadaki kürdler
ve şu veya bu şekilde yurtdışına çıkan bütün kürd alemi (PKK'nın dışında)
Güneyle birlikte hareket etmektedirler. Mesela 7 Şubat 2004 Almanyanın Köln
kentinde yapılacak yürüyüşe bütün kürd partileri iştirak edeceklerdir. Bu münasebetle bütün
müslüman kürd gençliĝini bu yürüyüşe davet ediyorum. Belki de asırlardır bir
meselede bütün Kurdistanlıların bir konuda birleştiĝi bir dönemdir
diyebiliriz.
Her iki partiden aldıĝımız haberlere göre Mart 2005 te genel seçime
gideceklerini ve seçim sonucunda iktidara gelen partinin Kurdistanı idare
edeceĝi konusunda anlaştıklarını görüyoruz. Bu gelecek genel seçimde iki
partinin dışında da partiler vardır ve seçime iştirak edeceklerdir. Belkide
bu iki partinin dışında başka bir parti de iktidara gelebilir. Bugün her ne
kadar sesi-sedası pek çıkmayan Şeyh Osmanın (şimdi Şeyh Ali idare ediyor)
partisi de iktidara gelebilir. Kanaatimce Güney'deki islami partiler
birleşirlerse önümüzdeki seçimde tek başına iktidara gelebilirler. Böylece
bugünkü deyimle demokratik bir seçimle işbaşına gelen parti Kurdistanı
dünyadaki demokratik devletler gibi kendi devletlerini idare edeceklerdir.
Sayın Hocam bir de Kerkük meselesi var, özellikle Türkiye Kerkükün
kürdlere verilmemesi için büyük çaba sarfetmektedir, Kerkükün bir türkmen
şehri olduĝunu iddia ediyorlar ve her fırsatta Kürdleri tehdit ediyorlar bu
konuda ne diyorsunuz?
Kerkük beş bin yıldır bir kürd şehridir. İslam'ın yayılmasıyla ve
Kurdistanın islam devletinin egemenliĝine girdiĝi günden bugüne kadar
Kerkükün rengi deĝiştirilmeye çalışıldı. Osmanlı dönemine kadar
araplaştırılmak istendi. Yüce islam dini arap egemenliĝi ve yayılmacılıĝı
için kullanıldı, ama yine de başaramadılar. Daha sonra Osmanlı Kerkükü
türkleştirmek istedi, malumunuz Osmanlı yayılmacılıĝı araplardan daha
beterdi. 500 yıla yakın bir zamandır oradaki kürdleri sürmek, yerlerine
türkmenleri yerleştirmek ve ordaki kürdleri asimile etmek Osmanlının baş
siyasetiydi, taki birinci dünya savaşında İngilizlere bırakılıncaya kadar.
Kurdistan parçalanarak Kerkük ingilizlere bırakıldıktan sonra Türk devleti
Kerkükten hiç bahsetmedi, hatta kendilerine verilecek Kerkük petrolü
payından da vazgeçtiler.
İngilizler döneminde kürdler sömürgeciliĝe karşı başkaldırdılar, meşhur Şeyh
Mahmut Berzenci serhıldanını herkes biliyor!.. Araplar ingiliz mandacılıĝını
kabul ediyorlardı. Kürdlerle ingilizler arasında yıllarca savaş devam etti,
tabiiki sözde müslüman kardeşlerimiz de kürdlere karşı ingilizlerle
işbirliĝi içindeydiler.
Sonuçta
kürdler yenildi. İngilizler çekilip gittikten sonra Irak idaresini
işbirlikçileri araplara verdiler. 1960 lı yıllarda Türk devleti Irakın
baĝımsızlıĝını kabul ederek birinci dünya savaşında Misaki Milli hudutları
içerisinde kalan Kerkük ve Musuldan da vazgeçtiler. Arap idaresine geçtiĝi
günden bu güne kadar türk devleti ordaki türkmenlere ve Kerküke sahip
çıkmadı, adlarını bile aĝzına almadı. Kürdler gibi zaman zaman bazı türkmen
gruplar da katledildi, sürüldü, diyebilirizki özellikle Saddam dönemine
kadar çoĝunluĝu Güney Kurdistanda olan türkmenler Irakın her tarafına
daĝıtıldılar. Bugün türklerin iddia ettiĝi sözde 2 milyon türkmenden sadece
üçyüz bin civarında türkmen Güney Kurdistanda yaşamaktadır. Onlar da sadece
Kerkükte deĝil, bütün Güneye daĝılmış durumdalar. Nüfüsü 2 milyonu geçkin
Kerkükte sadece 160 bin civarında türkmen yaşadıĝı tahmin edilmektedir.
Bazı
Türk yetkililerinin kışkırtması ve Türkiyeden katılım olmasına raĝmen ki buna
araplarda dahil edildi, malum türkmen-arap yürüyüşüne katılanların sayısı
300-400 kişiydi!
Başı ve kuyruĝu dışarda olan Türkmen cephesinin dışında
kalan bütün türkmenler kürdlerle işbirliĝi içerisindedirler. Onlar
özgürlüklerinin sadece Kürdlerle olabileceĝine kanidirler. Ayrıca
Türkiyeden bazı çevreler onların üzerinde kirli bir siyaset yaptıĝının
farkındadırlar. Onun için zaman zaman türk devleti fesatlık
yapmasın, içişlerimize karışmasın, hatta buraya müdahele ederlerse kürd
kardeşlerimizin yanında türk devletiyle savaşacaĝız diye
haykırıyorlar. Bunu bütün dünya biliyor, sadece türk hükumeti ve derin
devletin sesi olan basınından dolayı türk kamuoyu bundan mahrumdur.
Şimdi Irakın her tarafına daĝılmış bir avuç türkmenle ne yapılabilinirki?
Türkmenler Irakta neyi temsil edebilirler?
Bunu türk hükumetinden
sormak lazım?...
Türkmenler orada bir baĝımsız devlet olabilirler mi?.. Hayır!...
Türkmenler orada bir federal devlet olabilirler mi?.. Hayır!
Türkmenler ancak bütün haklarına sahip olarak ya Güney Kürdistan devletinde,
ya da eskiden olduğu gibi herşeyden mahrum olarak Arap bölgesinde yaşamak
zorunda kalacaklar, üçüncü bir seçenekleri yoktur!
Ama bazı türk
yetkililerinin
amacı türkmenleri korumak deĝil, türkmenleri kullanarak Kerkükü Kürdlerden
aldırmaktır. Önemli olan Kerkükün kürdlere verilmemesidir, ötesi türkmenler
ne olmuş, kime verilmiş önemli deĝil. Sanki Kerkük araplara verilse
türkmenler daha iyi bir hayat mı yaşıyacaklar? Elbetteki hayır!
Kaldıki
türkmenler Osmanlı dönemi de dahil bugüne kadar elde ettikleri hakları
hiçbir dönem elde edemediler. Kurdistan yönetimin 300 bin civarındaki
türkmenlere verdiĝi hakların yüzde birini türk devleti, Türkiyedeki 30
milyon kürde vermemektedir!...
Tesekkür ederiz Hocam. Peki Türk hükimetinin bu tehditlerine ne dersiniz?
Daha başta savaş sebebi sayarız, orayı işgal ederiz diyorlardı? Şimdi yine
Kürdler ayrılmak isterlerse komşu ülkelere müdahale etme hakkı doĝar
diyorlar, siz ne dersiniz?
Devletin siyaseti kürdlere yönelik olumlu deĝil. Bunu ta 1514 yılında
Çaldıran savaşında Kürdlerle yaptıkları işbirliĝinden bugüne kadar
getirebliriz, tarih hep tekerrür etmiştir. Hatta 1071'lerde Kurdistana
misafir olarak sıĝındıkları günden beri de ele alabiliriz, ancak ben
röpörtajın uzamasını istemem. Birinci dünya savaşında Osmanlı devleti
parçalandıĝı zaman malumunuzdurki İngilizler herkese baĝımsız bir devlet
vaadettikleri gibi Kürdlere de vaadettiler. Ancak kürdler buna yanaşmadılar,
islam kardeşliĝi için türklerle birlik oldular. Oysa dediĝimiz gibi devletin
siyaseti hileliydi, bunu kendim söylemiyorum, devletin arşivlerinde mevcut
belgelerle isbat edeceĝim. Bu konuda onlarca belge var, ancak röportajın
uzamaması için bir kaç tanesiyle iktifa edelim. Türkçülerin ve türk
devletinin iddia ettiklerinin aksine hiçbir zaman kürdler türklere ihanet
etmemişler, en dar günlerinde yanlarında yer almış, omuz omuza
savaşmışlardır, ancak verilen söz ve antlaşmalara raĝmen ortak devletten
kendilerine sadece katliam, asimile, sürülme, yokedilme kalmıştır. İşte türk
idarecilerinin siyaseti budur ve işte tarihi belgeleri, okuyucularınıza
sunuyorum.
"KÜRT,TÜRK KARDESINDEN AYRILMAYACAK"
Mustafa Kemal'in, 3. Ordu Müfettişi olarak Amasya'dan, Erzurum'daki Kazim
Karabekir Paşa'ya gönderdiĝi, 24 Haziran 1919 tarihli mesajın ilk maddesi:
"1- Mr. Novil adındaki bir İngiliz Yüzbaşısı, Urfa'dan Siverek yoluyla
Viranşehir'e giderek, Milli aşiretlerinin ileri gelenleriyle görüşmüş ve
Urfa'ya dönmüş. Osmanlı hükümeti için çok kötü propagandalar yapmış. Ancak
aşiret reislerinden aldıĝı kesin cevaplara sevinmiştir. Kürtler, Türk
kardeşlerinden kesinlikle ayrılmayacaklarını, bu uĝurda son kişilerine
varıncaya kadar ölüme hazır olduklarını söylemişler. Ayrıca
İngilizler'in kendilerine vermek istediĝi önemli miktardaki parayı almayarak
namus ve yurtseverliklerini göstermişlerdir..."
(Atatürk'ün Tamim Telgraf ve Beyannameleri, Nimet Arsan, Sayfa: 43)
"KÜRDISTAN'A OTONOM YÖNETIM!"
Altında "Büyük Millet Meclisi ve Mustafa Kemal" imzası bulunan ve El-Cezire
KomutanıTuĝgeneral Nihat Paşa'ya gönderilen masaj:
"Kisiye Özel: El-Cezire Cephesi Komutanı Tuĝgeneral Nihat Paşa Hazretlerine,
1- Aşamalı olarak, bütün ülkede ve geniş ölçekte doĝrudan doĝruya halk
gruplarının ilgili ve etkili olduĝu bir biçimde yerel yönetimlerin
oluşturulması iç politikamızın gereĝidir. Kürtlerle dolu bölgede ise, hem iç
politikamiz ve hem de dış politikamız açısından ölçülü yerel bir yönetim
kurulmasını savunmaktayız.
2- Ulusların kendilerini yönetmeleri yetkisi bütün dünyada benimsenmiş bir
ilkedir. Biz de bu ilkeyi benimsiyoruz. Kürtler'in bu döneme kadar yerel
yönetime ilişkin örgütlerini kurmuş ve başkanları ile yetkilerini bu amaç
için bizce kazanılmış olması ve oyladıklarında kendi kaderlerine gerçekten
sahip oldukları BMM (Büyük Millet Meclisi) buyruĝunda yaşam istekleri
yayınlanmalıdır. Kürdistan'daki bütün çalışmaların bu amaca dayalı
politikaya yöneltilmesi El-Cezire Cehpesi Komutanlıĝının görevidir.
3-Kürdistan'da Kürtler'in Fransızlar ve özellikle Irak sınırında
Ingilizler'e karşı düşmanlıĝını silahlı çarpışmayla durdurulamaz bir düzeye
vardırmak ve yabancılarla Kürtler'in birleşmesini engellemek aşamalı olarak
yerel yönetimler kurulmasının zeminini hazırlamak ve bu yolla yürekten bize
baĝlılıklarını saĝlamak Kürt yöneticilerinin sivil ve askerlik görevleriyle
görevlendirilerek bize baĝlılıklarını pekiştirmek gibi genel yollar
benimsenmiştir.
4-Kürdistan'in iç politikasi El-Cezire Cephesi Komutanlıĝı'nca belirlenecek
ve yönetilecektir. Cephe Komutanlıĝı bu konuda Büyük Millet Meclisi
Başkanlıĝıyla yazışmalar yapar. İller tarafından izlenecek yolu düzenleyip
uyumu saĝlayacaĝı için sivil yöneticilerin de bu konuda baĝlı oldukları yer,
Cephe Komutanlıĝı'dır.
5-El-Cezire Cephe Komutanlıĝı yönetim, adalet ve maliye (parasal) konularda
deĝişiklik ve düzenlemeye gerek gördükçe, bunun uygulanmasını hükümete
önerir.
BMM Başkanı
Mustafa Kemal."
(TBMM.Gizli Celse Zabıtları, Türkiye Iş Bankası Kültür Yayınları, Ankara,
1985, Cilt: 3, Sayfa: 550)
"MECLİS, HEM KÜRDÜN HEM DE TÜRKÜN"
Mustafa Kemal'in, 16 Ocak 1923 günü, İzmir'de dönemin ünlü gazetecilerine
yaptıĝı açıklama:
.......Söz gelişi, Erzurum'a kadar giden, Erzincan'a Sivas'a kadar giden,
Harput'a kadar giden bir sınır aramak gerekir. Ve hatta Konya çöllerindeki
Kürt aşiretlerini de gözden uzak tutmamak gerekir. Dolayısıyla başlıbaşına
bir Kürtlük düşünmektense, bizim Anayasa gereĝince zaten bir tür yerel
özerklikler oluşacaktır. O halde hangi ilin halkı Kürt ise onlar kendilerini
özerk olarak idare edeceklerdir. Bundan başka Türkiye'nin halkı sözkonusu
olurken, onları da (Kürtler'i) birlikte ifade etmek gerekir. İfade
edilmedikleri zaman, bundan kendilerine ait sorun çıkarmaları daima
beklenir. Şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi, hem Türklerin, hem de
Kürtlerin yetkili vekillerinden (milletvekillerinden) oluşur ve bu iki
unsur, bütün çıkarlarını ve geleceklerini birleştirmişlerdir. Yani onlar
bilirler ki, bu ortak bir şeydir.. Ayrı bir sınır çizmeye kalkışmak doĝru
olmaz..."
(Türk Tarihi Kurumu Arşivi,1089 numaralı belge)
"HÜKÜMET, KÜRTLERİN DE"
İsmet Inönü'nü, Lozan Konferansı'nın 23 Ocak 1923 tarihli oturumunda yaptıĝı
konuşmasından:
"Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti Türklerin olduĝu kadar Kürtlerin de
hükümetidir. Çünkü Kürtlerin gerçek ve yasal temsilcileri, Millet Meclisinde
otururlar ve Türk temsilcileriyle aynı ölçüde hükümete ve ülkenin yönetimine
katılırlar... Kürt halkı ve yukarıda adı geçen temsilcileri, Musul
vilayetinde oturan kardeşlerinin, anavatandan ayrılmasını kabul
etmiyorlar..."
(Prof.Dr. Cahit Tanyol, Kürtlerle Türkler, Sabah Gazetesi, 11 Nisan 1922)
"KÜRTLER ADINA KONUŞMA HAKKIMIZ VAR"
Zamanın Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras'ın, Cenevre'de 1925 yılı Eylül
ayında toplanan, Ulusal Topluluklar Konseyi'nin 37. Toplantısında yaptıĝı
konuşmadan:
."Türkiye nüfusu, Lozan Antlaşması'ndaki özel maddelerle hakları güvence
altına alınan ve sayıları toplam nüfusa oranla büyük ölçüde azalmış bazı
azınlıklar dışında... Türklerden ve Kürtlerden oluşmuştur. Bu iki öge,
ülkeyi birlikte yönetir. Dost devlet ve Türkiye'nin komşusu olan İran'ın
haklarına saygıyla bir tarafa ayırırsak, Cumhuriyet hükümetinin, diĝer tüm
devletlerden daha fazla, Kürt ögesi adına konuşma hakkı vardır. Çünkü
Kürtlerin büyük çoĝunluĝu Türkiye'de bulunur ve Türkiye'yi Türk halkı ile
birlikte yönetirler..."
(SDN, RESMI GAZETE, EKIM 1925, SAYI: 1336)
İsmet Inönünün yukardaki bu konuşmasından Musulun de bir kürd kenti
olduĝunun itirafı vardır aynı zamanda!
İşte bunlar ve bunlara benzer onlarca hatta yüzlerce belgeyle ispat
edebilirizki Türkiye devleti ortak iki millet ve iki devletten kurulmuş,
eşit haklara sahip olarak devleti temsil etmek ve idare etmek hakkına
sahiptirler, ancak bazı türk hükumetleri bu sözleşmelerine raĝmen kürdlere ihanet
etti, kürd halkı inkar edildi, öldürüldü. Katledildi, sürüldü, asimileye
tabi tutuldu, hak ve özgürlüklerinden basheden kürdler terörist ilan edildi,
imha politikaları geliştirildi, ama bütün bunlara raĝmen kürd halkı
varlıĝını devam ettirdi ve bugün dünya siyaset arenasında meydanlarda
coşkuyla özgürlüĝüne doĝru hızla yol almaktadır.
Türkiyeyi kürdlerle ortak kuran türkler bugün Turkiyedeki Kurdistanı
inkar ediyorlarsa elbetteki diĝer parçalarda da yaşama hakkı tanımazlar.
Ellerinden gelse deĝil dünyada ayda, ya da gezegenlerde bile kürd varlıĝına
tahammül edemezler, çünkü hamurları kürd düşmanlıĝıyla yoĝrulmuş bir halk
yarattılar ve siyasetçileri de bu halkın baĝrından çıkanlardır, onlardan
kürdlere kardeşlik ellerini uzatmaları beklenemez.
Herşeye raĝmen Türk devleti Kürd siyasetinde geri adım atmıştır ve atmak
zorundadır. Önceleri Kerkükün kürdlerin eline geçmesi halinde savaş sebebi
sayacaklarını, hatta Güney sınırına asker yıĝmalarına raĝmen, şimdi sadece
orada federal bir yapının Irak'ı böleceĝinden bahsediyorlar, hepsi bu, zaten
başka yapacakları bir şey de yoktur. Artık kürd eski kürd deĝildir, Türk
devletinin Güney'e düşmanca tavrıyla sadece güney kürdlerini deĝil
yeryüzündeki bütün kürdlerin düşmanlıĝını kazanacaktır. Bu da Dimyata
pirince giderken evdeki bulgurdan olmak hikayesine döner. Kuzey Kürdleri
hiçbir zaman T.C.nin Güney siyasetine karşı sessiz kalmaz, kalamaz!
Orada baĝımsız bir Kürd devleti kurulsa dahi Türk devleti onu tanımak
zorunda kalacaktır, ölmezsek hep birlikte göreceĝiz, zaman çok yakındır.
Sayın Hocam PKKnın Güney siyasetini nasıl buluyorsunuz?
PKk dosyası hayli kabarık, sanırım bir başka güne bıraksak daha iyidir. Ama
yine de kısaca deĝineyim.
Kanaatimce PKK 1993 yılından beri rotasını şaşırmıştır, ama bu yanlışlık
Abdullah Öcalanın yakalanmasından sonra daha da gün yüzüne çıktı. Tarihte
belkide hiçbir parti ve örgütün bulamadıĝı büyük bir askeri güç ve halk
desteĝine sahip bir parti idi diyebiliriz. Ve yine dünyanın hiçbir yerinde
esir edilen bir parti liderinin emriyle siyaset yapılamaz, ama bu pkkda
farklı oldu. Malum PKKnın siyaseti İmralı siyasetidir. İmralı siyaseti Kürd
halkına hizmet etmez, tamamen devlete yararlı bir hale getirilen bir siyaset
oluştu.
İlk yıllarda federal ya da otonomi istiyen parti ve gruplar pkk tarafından
ihanetle suçlanıyorlardı, ama gelinen noktada Kuzey Kurdistana sadece bir
genel af ve bazı kültürel haklar kaldı.
Pkk dışarda da çok basit işlerle uĝraşmaktadır. Aslında dışarda da güçlüdür,
ama bu gücünü kürd halkı menfaatine harcamamaktadır. Örneĝin politikada
birçok Avrupa parlementer ve kurumlarıyla görüşmeler gerçekleştiriyorlar,
ama bu görüşmelerde sadece Kürdler için bir af ve kültürel haklar ile Apoya
özgürlük istemektedirler. Pkk kürd çizgisinden uzaklaşmıştır, içerde bile
kürd partisi olmadıklarını ve hatta türk sol partileriyle birliĝe
gittiklerini, amaçlarının sadece Ak Partiye karşı birleşmek olduĝu
aşikardır, yani bir başka tabirle Akpye karşı Genel Kurmayın siyasetini
benimsiyorlar, oysa bizim için AKP ile Genel Kurmayın ne farkı varki?
Edindiĝimiz izlenimlere göre kendi aralarında da birlik deĝiller. İmralı
çizgisini benimsiyenlerle biraz daha farklı düşünenler
arasında bazı anlaşmazlıklar vardır. Sanıyoruz şu günlerde konuyu kendi
aralarında müzakere ediyorlar, belki bir kaç gün sonra durum daha da
netleşir.
Peki Hocam PKKnın iddia ettiĝi gibi demokratik cumhuriyetle neyi
deĝiştirebilirler? Kürdlerin ne kazanımları olabilir?
Türkiyenin sistemini deĝistirmek mümkün deĝildir hele de normal şartlarda.
Yani seçim ve iktidara gelmekle, yada demokratik usullerle PKKnın
Türkiyeye getireceĝi hiçbir yenilik sözkonusu olamaz. Türkiyenin son
zamanlarda bazı kültürel haklarda deĝişiklik yapması Pkknın kazanımı
deĝildir. Sadece Avrupa Birliĝine girmek için bir makyajdır. Kaldıki bu
deĝişiklikler anayasa ile güvence altına alınan kanunlar deĝil, her zaman
deĝiştirilmesi yada kaldırılması sözkonusudur. PKK bunu propaganda aracı
yaparak kürdlerden puan kazanmak istemektedir. Devletin tv.sinde bir saat
kısıtlı kürdçe konuşmak, yada sınırlı bazı kürdçe kurslara izin vermek hangi
hakkı kapsar? Kürdlerin bugün tv.lere, radiolara ihtiyacı yokki!... Her
zaman devletin kontrolünde olan tv. ve kurslardan bize bir fayda gelmez.
Hepimiz biliyoruzki Batman Kürdçe dili ve lehçeleri adlı kurs, aylarca
kapıların 5 cm. dar olmasına baĝlandı ve açtırılmadı, daha sonra kursun ismi
sorun oldu. Kim garanti verebilirki yarın bir kelimeden dolayı kursta
bölücülük yapılıyor bahanesiyle kurslar tamamen kapatılmayacak? Kürdün hakkı
anayasa ile güvence altına alınmadıktan sonra hiçbir kanun ve yasanın kürde
vereceĝi bir fayda olamaz. 1974'lerde Güneyde olduĝu gibi, bugün T.C.
devleti anayasasına Türkiye Türklerle Kürdlerin ortak devletidir, resmi
dili kürdçe ve türkçedir yazdıralabiliniyor mu? Bu mümkün mü? Peki PKKnın
demokratik cumhuriyet teziyle neyi kazandıracak kürdlere, neyi verecek
doĝrusu herkesin merak ettiĝi gibi ben de merak ediyorum!...
Kaldıki zaten T.C. anayasasında belli kurallar vardır. Devletin bayraĝı,
marşı, dili ve üniter yapısı konusunda hiçbir taviz verilemez ve aynı
zamanda bu maddelerin deĝiştirilmesi teklifi bile sözkonusu olamaz. Birakın
T.C. partilerinden biri Meclisin bütün üyelerine sahip olsa bile, hatta
Apoyu T.C. Başbakanı yapsanız yine de kürdler lehinde deĝişen bir şey
olmayacaktır. T.C.Anayasası türklerin bütün haklarını garanti altına aldıĝı
gibi, kürdleri yok sayan maddelerle de donatılmıştır. Türkiyede ancak bir
devrimle bu anayasa deĝişebilir o da çok uzak bir ihtimaldır. Yapılan bütün
darbe ve ihtilallerde yine eski anayasadan daha beter bir anayasa
geliştirdiler. İşte T.C. anayasasının ilk 4 maddesi:
I. Devletin şekli
Madde 1. - Türkiye Devleti bir
Cumhuriyettir.
II. Cumhuriyetin nitelikleri
Madde 2. - Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet
anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliĝine baĝlı,
başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal
bir hukuk devletidir.
III. Devletin bütünlüĝü, resmi dili, bayraĝı, milli marşı ve
başkenti
Madde 3. - Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili
Türkçedir. Bayraĝı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al
bayraktır.
Milli marşı "İstiklal Marşı"dır. Başkenti Ankara'dır.
IV. Deĝiştirilemeyecek hükümler
Madde 4. - Anayasanın 1inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet
olduĝu hakkındaki hüküm ile, 2nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve
3üncü maddesi hükümleri deĝiştirilemez ve deĝiştirilmesi teklif edilemez.
İşte böyle bir anayasaya sahip bir ülkede demokratik cumhuriyet teziyle neyi
kazanacaksınız? Bu mümkün deĝil, PKKnın yapacaĝı tek bir şey vardır.
Halkından özür dilemek ve bundan böyle diĝer kürd partileriyle aynı siyaseti
benimsemektir, özellikle de Güneydeki partilerin siyaset çizgisine gelmesi
hem kendileri hem de Kürd halkı için daha faydalıdır. Savaşta yenmek kadar
yenilmek te doĝaldır ve makul karşılanır ancak insanın inancından taviz
vermemesi gerekir. Hiç kimse PKKyı neden Kurdistanı azad etmedin diye
hesaba çekmiyor, neden kürd halkının haklı taleplerini bırakıp tekrar yirmi
yıl önceden olduĝu gibi tek bir devlet, tek bir bayrak gibi türk siyaset
çizgisine geldiĝinin hesabını soruyor ve soracaktır!
Söylüyeceklerim şimdilik bundan ibarettir.
Teşekkür ederiz Hocam bize zaman ayırdıĝınız için.
Ben de size teşekkür eder, hizmetlerinizde başarılar dilerim.
28.01.2004
|