Sokak çocuĝu olmak mı suç yoksa onları sokaĝa atmak mı?
Özellikle
1984 yılından bu yana sürdürülen kirli savaşta T.C.Devleti ve PKK adeta
anlaşmışçasına Kürd köylerini boşalttılar. PKK daĝda bir köy yakınında bir
eylem gerçekleştiriyor, devlet o köyü ve etraftaki bütün köyleri kuşatıyor,
ya korucu olursunuz ya da bu diyardan sürgün edilirsiniz diyor. Kabul
etmeyen köyler devlet tarafindan yakılıyor, yıkılıyor. Bir kısmı öldürüldü,
bir kısmı canlı canlı ateşe verildi. Kaçıp canını kurtaranlar ise çoĝu türk
metropollerine sıĝınmak zorunda kaldı, ye sonrası?..
Aynen o şekilde şurada
burada sürünmek istemeyen ve aynı zamanda kerhen de olsa silah almak zorunda
kalan köyler de PKK ratafından aynı muameleye tabi tutuldu. Bunlar haindir,
bunlar korucudur, bunlar türk devletine calışyorlar dediler, yaptıkları
katliamlara bir kılıf buldular.
Gel gelelimki bugün ençok T.C.'nin birlik
beraberliĝini savunanlar yine Apoya baĝlı pkkliler oldu. Bu arada
gerçekten para karşılıĝında kürd kardeşlerini öldürmek için silah alan
hainler de vardı, yani koruculardan. Bu konuyu başka bir yazımıza havale
ediyoruz, yakında inşallah!..
İki ateş arasında kalan milyonlarca kürd aile, evini barkını geride bırakıp
metropollere yerleşmeye kadar verdi. Bu göçten en çok nasibini alan
şehirlerden birisi, hata en önemlisi Diyarbakırdır diyebilirz. Sıcak
ikliminden ve büyük şehir oluşundan dolayı göçedenlerin ilgi alanına
girmişti. Evi yakılıp yıkılanlar eşyası, parası
eline neyi geçirebildiyse
Diyarbakıra akın akın göçettiler. Şehrin etrafında kimisi çadır kurarak,
kimisi kamışlardan ev yaparak barınmaya çalıştı.
İyi ama ya iş, ya aş? İşte
bütün mesele burada noktalanıyor. Babalar işsiz, anneler aşsız, çocuklar
sokakta başıboş. Tabiiki bunların yemeye içmeye de itiyacı olacaktı.
Ne yapsın
çocuklar? İş bulanlar karın tokluĝuna çalıştı, bulamayanlar ise mecburen
sokak suçlarını işlemeye başladılar. Her yakalandıkları zaman suçlu
muamelesini gördüler. Diyebilirkizki belki bir çoĝu
''sadece karnıma bir
lokma ekmek girsin, geceleyecek bir yer bulayım'' diye bu suçu işlemişlerdi.
Nasıl olsa hapishane kaldıkları çadır ve kamış evlerden daha iyiydi onlar
için.
Mahkemelerde hiç bir hakim ve savcı sormadı. "Neden sokaklarda yaşıyorsunuz,
kim sizin bu sokaklara girmenize sebep oldu, hani evleriniz, neden
evlerinizi terkettiniz?" Çünkü devletin hakimleri savcıları bunu çok iyi
biliyorlardı. Önemli olan suçtu ve cocuklar T.C. kanunlarına göre suç
işlemişlerdi, hepsi bu. Ellerini vicdanlarına koyup sizi bu hale getiren
devlet zihniyetine ve sebep olanlara lanet olsun diyecek bir babayiĝit
çıkmadı.
Şimdi okudugumuz, aldıĝımız haberlere göre çeteler kimsesiz çocukları
Diyarbakırdan, Kürd
illerinden zorla kaçırıyor İstanbul gibi büyük kentlere
götürüp satıyorlar. Burada yine suçlular kürdler oluyor, kimse çetelerden
hesap sormuyor, kimse kürd çocuklarını bu hale getiren devlet ve
yöneticilerden hesap sormuyor, oysa asıl, suçlu onlar! Daha buluĝ çaĝına
ermiyen çocukların neyin suç neyin suç olmadıĝını nerden bilsinlerki?
Birilerinin buna el atması gerek ama kim? Devlet gerçekten devlet olsaydı,
hak hukuku tanısaydı, kürdlere esir muameleyi reva görmeseydi, onlara
kardeşlik elini uzatsaydı, bugün ne bu olaylar olurdu, ne kimse evinden,
barkından olurdu ne de sokak suçlularla dolardı. Ama derin devlet için de en
iyisi kürd halkının potansiyel suçlu olduĝudur, halk içinde şu veya bu
sebepten dolayı suçluların çoĝalmasıdır. Bunun için gerekirse derin devlet
çete-mafya gruplarına destek te verebilir hatta kendisi de kurabilir. Son
olaylarda bu açıkça ortaya çıkmıştır, artık çok iyi bilinmektedirki derin
devlet kürd çocuklarına el atmak bir yana yargısız infazlarla terbiye ediyor
!..
Kızıltepe
olayı bir misaldır.
Kürd çocuklarını bu hallere düşürenler unutmasınlarki yaptıklarının hesabını
verecekleri birgün mutlaka gelecektir. Birlikte bu hallare düşürdükleri
halkımızı yine 20 yıl önceki hallerine geri getirsinler ve ellerini
halkımızın yakasından çeksinler onlardan başka ihsan istemeyiz.
11.12.2004
M.Nureddin Yekta
|