Malper/Anasayfa
M.Nureddin Yekta'nin sayfasina hoş geldiniz!..

Hayat ve Hatıralarım

Ahmet kardeşimle kısa bir hatıram

Ben 24 Mart 1957 yılında dünyaya gelmişim. Babamın 13. çocuğu ve 8. oğluyum. Benden sonra da biri erkek dört kardeşim dünyaya geldi. Hatırladığım kadarıyla 3 veya 4 yaşındaydık birgün yaĝan yaĝmurdan dolayı evimizin az ilerisinde küçük çukurlarda sular birikmiş küçük göller oluşmuştu.

Ahmet kardeşimle dışarda oynarken o küçük çukurlara gittik. Ayaklarımızda çizmeler vardı. Birbirimizi ıslatmaya çalışıyorduk. Ayaklarımızı hızla suya vuruyor ötekine su sıçratıyorduk. Aslında ikimiz de aynı şekilde ıslanıyorduk ama kendi ıslaklıĝımızı göremiyorduk. Öyleki belden aşaĝı iyice ıslandık ikimiz de, sonra eve döndük.
Rahmetli annem bizi görünce kızarak "aman Allah bu ne hal" deyip ikimizi de iyice dövdü.

Kısa zaman sonra ben ve küçük kardeşim Ahmet bir hastalığa tutulmuş ve bütün bedenimiz yaralarla kan, revan içinde kalmıştı. Memleketimizde doktor yoktu. Yolumuz yok, dertlerimizi anlıyacak kimseler de bulunmuyordu. Çaresizlikten kardeşim öldü. Babam korkmuş beni diyar diyar dolaştırıyordu. Gitmedik hoca, şeyh ve ziyaret kalmamıştı. En son beni Elazığ'a bir hastahaneye götürdüklerini hatırlıyorum.

Bir hafta on gün kadar orada kaldık, gördüğüm her şeyi istiyor, babamın onları alması için zorluyordum. Birgün bir doktorun kapısında mıydı yoksa hastahane kapısı mıydı hatırlayamıyorum ama, oraya yakın bir dükkanın önünde sıra sıra dizilmiş rengarenk naylon çizmeler vardı. Babama bana bir çift çizme almasını istedim. Gitti bana bir çift çizme aldı. Biraz sonra, bu çizmelerin yanısıra orada ne kadar çizme varsa her renkten birer çift almasını istedim. Babam “senin çizmelerin var evde, bir de yeni bir çift aldık ne yapacaksın bu kadar çizmeyi”? diye beni ikna etmeye çalıştıysa da, fayda etmedi. Ne yapacağımı ben de bilemiyordum ama, mutlaka alması için babamı zorluyordum. Babam elimden kurtulmak için “paramız bitti, bir daha gelirsek yanımda çok para getireceğim o zaman alırım” dedi. Ben de “paran yoksa git çal” dedim. Babam yüzüme baktı ve bugüne kadar hiç unutamadığım bir ders verdi bana. Dediki:

-Oğlum bu dünyada insanın kendi emeğinden başka hiçbir kimsenin malına el uzatması doğru olmadığı gibi, hem dinimizde haram ve hem de kültürümüzde çok çirkin bir şey olduğunu biliyormusun”.

Aradan 40 yıl geçti ben hala babamın o sözünü unutamadım. Birilerinin şuraya ve buraya el uzattıklarını duydukça ve gördükçe, babamın sözü aklıma geliyor ve ona rahmet diliyorum.

Bedenimdeki yaralar çok kaşınıyor ve ben de kaşıyorum. Öyleki bırakın derisini, altındakı eti bile söküp atıyorum. Bu yaralardan birinin izini hala ensemde  taşıyorum.

Hastalıktan iyileştikten sonra, babam her gittiği yerlere beni de yanında götürürdü. Düğünlere, nişanlara, sünnetlere ve özellikle de camiye. Hatırlıyorum babamla beraber camiye gider namaz kılardık. Abdest almayı öğrenemediğim ve hatta abdestin hangi sebeplerden dolayı bozulduğunu bilemediğim zamanlarda bile, camide imam efendinin arkasında safa duruyor namaz kılıyordum. Etrafıma bakıyor, kimsenin bana bakmadığına inandığım zamanlarda, gizlice cebimden şeker, kuru üzüm gibi yiyecekleri ağzıma atıp namaza devam ediyordum.

Annemden tek kalmıştım. O yüzden yıllar sonra soyadımı Akova'dan mahkeme kararıyla Yekta yaptım. Yekta yani yekê bi tenê (tek bir evlat, tek küçük fidan demek)
Keşke annem ve Ahmedim saĝ olsalardı da ikimizi de hergün dövseydi annem! :(

M. Nureddin Yekta

 

Hayat ve Hatıralarım sayfasına dönebilirsiniz!