Sürec, barış, aş(î)tî ve teslimiyet!

Devlet Miti ve BDP heyetinin İmralıyla görüşmesi ile başlayan ve 8 Mayıs PKK militanlarının Kuzey Kurdistan’ı terketmeye başlaması ile teyid edilen sürec hala belirsizliĝini koruyor!  

Devlet cephesi:
Hiçbir pazarlık yok, hiçbir taviz yok, hiçbir söz yok diyor. Ne dedik?!…
Tek millet, tek devlet, tek bayrak!…

Hükumet millet tarifini deĝiştirmek istiyor! Eskiden Türk milleti denirdi, bundan böyle Türkiye milleti denecekmiş. Türkiye milletleri degil dikkat edin, Türkiye Milleti! Her ne kadar türk ırkçıları sözde karşı çıksalar da bana göre; Türk Milleti ile Türkiye milleti arasında hiç fark yok.

İmralı cephesi:

Hiçbir pazarlık yok, imzaladıĝımız bir metin yok, anlaşma yok, devletin sözü yok, sadece konuşuyoruz! Bu cephede ise; tek devlet, tek bayraĝa itiraz yok, ama Türk Milleti‘ne itiraz var lakin Türkiye milleti olursa buna da itiraz yok. Üç aşagı beş yukarı bu konularda anlaşma saĝlanmış gibi.

Gelelim dil konusuna. Burda ufak bir farklılık var. Devlet cephesi seçmeli ders olsun diyor uygulanmaya geçilmiş bile ama müracaat eden yok denecek kadar az.

İmralı cephesi Türkiye’nin bazı bölgelerinde eĝitim dili olsunda ısrar ediyor. Buna da yakında bir çözüm bulunur. “Müracaat edilmesi halinde istiyenlere eĝitim verilecek”te anlaşma saĝlanacak. Yine müracaat eden az olacak, geleceĝi olmadıĝı için raĝbet görmeyecek ve 20 yıl sonra kürdçe dili tarihe geçecek ve işte Baĝımsız Kurdistan’ın projesi tamamlanacak!
İşte böyle mi Bijî Kurdistan!…

Adına barış denilen ve ne olduĝu bir türlü bilinemeyen bu sürec, her ne kadar kimi çevrelerce Devlet ve Kürd Halkı arasında barış olarak lanse edilse de, aslında bu sadece PKK’yi silahlardan arındırma projesidir. Yani açıkçası PKK silah bırakacak, şimdi (eski istekler deĝil) istediĝi şeyleri siyasetle istiyecek. Devlet de uygun olanı verecek, olmayanı reddedecek. Aslında bu istekler gayet makul isteklerdir, Türkiye’nin ta 1959 yılında imzaladıĝı Kopenhag kriterlerine uygun istekler olup iktidardan ziyade muhalefetin de istediĝidir, ancak sözde itirazları sadece siyasi rant elde etmek içindir, aslında itirazları yoktur.

Projenin bir başka adı da TÜRKIYE’lileşme Projesidir. Bu başlıkla 19.08.2009’da bir yazı yazmıştım. Okuyucularımdan ricam ona bir daha göz atsınlar. Göreceklerki 5 yıl önce söylediklerimiz aynen görülmektedir.

Açıkça dillendiriliyorki 1921 anayasası uygulansın. Yani Türkiye bir daha kendisini yenilesin. Yani 2. Lozan yapılsın ama bu sefer kürdler adına İsmet İnönü deĝil, kürdler imza atsın!…

Yine Baĝımsız veya Federal bir Kurdistan yok, zaten hayaldi!.. (1)

Birinci dünya savaşında “Ümmet parçalanmasın” diye devlet istemedik, nasıl olsa islam geldiĝi zaman kürdler haklarına kavuşacaklardı. Sonra bir 50 yıl daha sosyalizm hakim olacak dünya bir tek sosyalist devlet olacaktı kürdler de haklarına kavuşacaklardı, şimdi ulus devlet zamanı deĝil (herkes için zamanı ama) demokrasi hakim olunca kürdler de özgür olacaklar, hepimiz özgür olacaĝız!.., yaşasın özgürlük!…

Dün Irak, İran, Suriye, Türkiye parçalanacaktı, Büyük Baĝımsız Birleşik Sosyalist Kurdistan kurulacaktı. Baĝımsızlıktan taviz verenler haindi, hatta Federalizmi istiyenlere bile şerefsiz (2) deniliyordu, otonomi, özerklik gibi kelimeler ihanetin ta kendisiydi. Azınlık haklarını istemek ise en büyük ihanetti.

Bugün ise Ulus devlet zamanı deĝil, ulus devlet özgürlük deĝil, ulus devlet kuranlar çok mu özgür?.. Aha Irak özgür mü? Israil özgür mü? Almanya özgür mü? Ispanya özgür mü? Mısır özgür mü?
Dimi?
Özgürlük ancak demokraside olur diyoruz. Hatta mevcut devletler de sınırlarını kaldırsınlar, Ortadoĝu’da bir federasyona geçelim, o zaman kürdler arasındaki sınırlar da kalkar, işte sana Kurdistan!..

Ne zaman olacak bu? Canım acelesi neki olsunda varsın bin yıl sonra olsun, sanki kıyamet mi koptu!.. dimi yani?

Evet dün nasıl dört devleti parçalayıp hepsinden birer parça kopararak baĝımsız Kurdistan kurmak hayal idiyse, bugün yine Ordadoĝu devletlerinin sınırlarını kaldırıp federasyona geçerek kürdleri birleştirmek hayaldır. Zaten kürdlerin devleti hep hayaldı çünkü baştakiler hiçbir zaman baĝımsızlık peşinde olmadılar, ama halkı peşinden sürüklemek için kullandılar!

Egemenliĝinde olduĝumuz devleti, ya islamlaştırmaya, ya sosyalistleştirmeye ya da demokratikleştirmeye çalıştık, yani onlara hizmet ettik.

Sanki dünyayi biz kurtaracaktık, kendimizi kurtardıkta!…

Sunnimiz, alevimiz, islamcımız, sosyalistimiz, demokratımız, köylümüz, aydınımız ve mollalarımız hepsi aynı!…

Bir örnek verelim mi? Siz Türkiye Kurdistan‘ında (Kuzey Kurdistan) kendi başına bir islami, ya da sosyalist kurum gördünüz mü? Müslümanımız türk müslümanının peşinde, hakeza sunnimiz, alevimiz, sosyalistimiz de öyle!..
En büyük kürd kurumu BDP’dir. Biliyorsunuz türk sosyalistleriyle muttefiktir ve başkanlık yarıyarıya paylaşılmış, ama kürd müslümanıyla muttefik olamaz!..

Kürdler kendi aralarında ittifak kuramadıkları için bu haldeyiz?

Müslümanlarımıza bakın, sanki Filistin partisi gibidirler. Filistin bayraĝını sallayarak Allahu ekber diyorlar, Kurdistan ya da Türkiye bayraĝını alınca Allahu ekber demek mümkün deĝil mi, yoska haram mı?

Yoksa siz Filistin‘i düşünürsünüzde Kurdistan‘ı ateistlere mi bırakmak istiyorsunuz?

Evet çok hayaller kurduk ama baĝımsız Kurdistan’dan vazgeçip adım adım Demokratik Cumhuriyet projesine gelinceye kadar çok bedel ödendi.

Bence şimdi elde edilmiş kazanımları siyasi mücadeleyle de elde edebilirdik, bunca kan revana gerekte kalmazdı.

Onbinlerce genç liseden, universiteden eĝitimini bırakarak Baĝımsız Kurdistan uĝruna daĝlara çıktı. Kimisi bombayla, kimisi gazla öldürüldü paramparça oldu, kimisinin mezarı olmadı, kimisinin cesedi kayboldu, kurda kuşa yem oldu, kimisi yakalandı yaralı bir şekilde boynuna ip takıldı, yerde sürüklenerek parçalandı öldü, kimisinin kafası kesildi ellerde tutularak pozlar verildi, kimisinin göĝsüne askeri botlarla çıkıp hatıra resimler çektirildi. Bunların hiç mi hesabı hatırası yok?..

Ertuĝrul Kürkçü; 7 Nisan 2013’te Elazığ’da, Halkların Demokratik Kongresi’nin düzenlediği, ‘Çözüm için müzakere, barış için eşitlik’ toplantısında „Türk şehitlerin hatırası karşısında eğiliyoruz“ dedi.

Hani esas şehid olan gerillalardı! Hani türk askeri işgalcıydı katildi? İki taraflı şehadet olur mu? Bir taraf şehidse diĝer taraf asi, baĝi, katil olur. Türk askeri şehid olursa o zaman diĝer taraf terörist olur, eşkiya olur, ölürse boşuboşuna ölmüş olur. Kürkçü bunu mu kasdediyor? Oysa daĝdakiler olmasaydı Kürkçü rüyasında bile milletvekili olabilirmiydi sizce?

Yine onbinlerce insan faili mechullarla ortadan kaldırıldı, faili malumlarla öldürüldü, hapishanelerde çürüdü, işinden, aşından, memurluĝundan oldu.

Binlerce köy yakıldı yıkıldı, boşaltıldı. Köylülere bok yedirildi.

Milyonlarca insan yerinden yurdundan sürüldü, elindeki üç-beş kuruşla gitti batıda ev yaptı oraya yerleşti, asimileye mahkum oldu.

Önce Büyük Kurdistan Kurduk, dünya bayrakları arasına bayraĝımızı diktik, ama şanssızlık ulus devlet projesi tarihe karıştı, her ulus devleti kendisini feshetti biz de feshettik!… dimi?

Sonra Konfederalizme sahip olduk. Türkiye’nin doĝusu Kurdistan, başkenti Amed, batısı Türkiye başkenti İstanbul oldu, ortak başkentimizi Ankara yaptık, iki hükümetten merkezi bir kükumet, tek bir devlet olan Anadolu-Mezopotamya birleşik devletlerini kurduk. Kurdistan da her şey kürdçeydi, kardeş ülkenin dilini seçmeli yapmıştık, batıda da kürdçe seçmeli ders olmuştu, böylece türk kardeşlerimizle iki dille anlaşıyorduk ama bu da tutmadı. (rüyaymış)

Sonra doĝuda bir parçaya federalizme razı olduk, bu bölgede merkeze baĝlı olarak kendi kendimizi idare edecektik, bu da olmadı!.

Derken özerk, otonom v.s. deyip aşaĝı çektikçe çektik sonuçta hiçbir statu olmadan demokratik cumhuriyete razı olduk, yarın yarı demokratik cumhuriyet olma ihtimalı da var.

Bayraĝımız, sınırlarımız, marşımız yok!..

Şimdi diyorlarki „Biz kurdistan coĝrafyasında laikliĝin teminatıyız.“

Dönüp geriye baktıĝımız zaman, yapılanların tümü laik kemalist sistemin Kurdistan‘da güçlenip hakim olması, laikliĝin perçinlenmesinin dışında elimizde başka bir kazanım yok!

Şimdi diyorlarki „birdenbire devlet kurmak zor, yavaş yavaş, adım adım devlete doĝru gideriz. Önce kimlik, sonra eyalet sistemi (ki 25 eyalat projesi Kurd coğrafyasının yuzde 80’nini elden çıkarmak demek) v.s.“

Soruyorum 30 sene önce birdenbire baĝımsız devlet kurmak kolay mıydı? Şartlar müsait miydi? Şimdi şartlar ortadan mı kalktı?

Ne olacaktıki? Yol gösterenlerimiz Yalçın Küçük, Doĝu Perinçek, Ertuĝrul Kürkçü gibileri olduktan sonra!…

Devletin köykent projesi, kürdlerin eliyle gerçekleştirildi.

Bazı istatistiklere göre 6-7 milyon kürd batıya göçtü, asimileye mahkum oldu.

Zaten eĝer Baĝımsız bir Kurdistan projesi olsaydı, kürdler batıya sürülmezdi. Kurdistan‘daki türkler sürülürdü, batı da kürdleri kabul etmez ordakileri sürerdi, kürd-türk düşmanlıĝı körüklenirdi, iki halk birbirine düşman hale gelirdi, o zaman ayrılmak kaçınılmaz olurdu. İki halk birbirine düşman olmadıĝı müddetçe ayrılmak söz konusu olur mu?

Ha ben böyle mi istiyorum, elbette hayır. Ben hiçbir zaman insanların birbirine düşman olmasını, birbirini boĝazlamasını istemedim, her zaman şiddete karşı oldum, öldürülmeye karşı oldum, insan hatta hayvan kanı akıtmaktan Allah‘a sıĝınırım, tasvip etmem ama günahın sevabın varlıĝına inanmayanlar için bir proje olabilirdi eĝer gerçekten ayrılmak isteniyor idiyse!…

Şimdi baĝımsız Kurdistan devleti projesine destek vermiyoruz tasvip etmiyoruz diyorlar!
Kürdler laik kemalist sistem için kullanıldı!…
Ama süreç tersine döndü!
Hani nerde Kurdistan daĝlarına selam olsun diyenler!
Hani nerde Bekaa‘da güllerle karşılanıp militanları teftiş edenler!
Hani nerde Albay Özdenleri, general Bahtiyarları, Eşref Bitlisleri, Özalları öldürenler!
Hani nerde 500 tane kalsın bize lazım olur diyen generaller!
Hani nerde on bin kayıp silahın yarısını hibe, diĝer yarısını da bize satanlar!..
Hepsi Ergenekon davasında içerde.

Kazanımlarımız çok az dedik ya kaybettiklerimiz?

Göçedenlerin metropollerdeki halini bilirim, rızkını kazanmak için sokaĝa çıkanlar!, boyacılar, hamallar, tablacılar, belediyeciler tarafından kovulanlar hep kürd idi!

Ormanlar yakıldı yıkıldı!

Resmi olmasa da 40 bin insan öldü ki bunun rahat rahat 37.500’ü kürdtür.

PKK korucular, PKK Hizbullah arasında çıkan çatışmalarda yüzlerce insan öldü, kürdler arasında yine kan davası düşmanlıĝı girdi, yarın olası silahlar bırakılsa sözde barış saĝlansa kürdler arası kan davası yeniden başlar!

Ya geride kalan gözü yaşlı analar, yetimler, dullar! Bunların hakkını kim savunacak? Onlara kim yardım elini uzatacak?

Ölenlerin kanı üzerinde siyaset yapıp cebini dolduran, milyoner olanlar, topladıĝı paralarla Türkiye‘nin turistik yerlerinde villa, ev, daire alanları kim sorgulayacak?

Trende unuttum, arabada kaybettim, polis bastı ateşe attım, gömdüm yerini bulamıyorum v.s. deyip borçlarını kapatanları, daha sonra ortaya çıkarıp yüzbinlerce Euro ile  ev, araba alanları, işyeri açanları kim sorgulayacak?

Neticede Kürdler çok şey kaybetti, Hiç olmazsa lütüf buyursunlar da, Devlet, PKK ve Hizbullah Kürd halkından özür dilesinler!..

Sonuç:

Her şeye raĝmen bu süreci (yani silahların susması ve daha sonra bırakılması) destekliyorum. 30 sene yapılan bu manasız savaşta maĝduriyetten, gözyaşından başka geriye ne kaldıkı? Bir 30 sene daha devam etse sonuç aynen kalır deĝişmez.

Bana göre bu sürecin kalıcı olması için:

Kuzey Kurdistan federal bir yapıya kavuşturulmalı, Türkiye federal bir devlet olmalı.
Kendine has Bayraĝı Hükumeti, marşı olmalı.
Resmi dili mutlaka kürdçe olmalı, yoksa 20 yıl sonra Kurdistan cografyasında kürdçe konuşan tek bir insanı bulamazsınız.

Bunun dışındaki çözümler geçidir. PKK silah bırakabilir ama Kürdistan sorunu çözülmez. 100 yıl geçti, kürdüyle türküyle hepimiz kaybettik, bari bundan sonra bir 100 yıl daha kaybımız olmasın.

Muhammed Nureddin Yekta
18.05.2013

————————————————–
(1) Hatip Dicle hayali Kurdistan projesini çöpe attık demişti.
(2) Apo Tv.de Mesud Barzani için ”O da babası gibi şerefsizdir otonomi ister” demişti.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir